Bir ahlat ağacı olmayı düşledim,
Her rüzgârda selam dururdum gökyüzüne.
Yol kenarında bir çeşme ki
Hayat olsun,
Bir örümceğin tüm gücüyle ördüğü gibi…
Bir hastaya merhem olmak, dua dua süzülmek yükseklere.
Bir çocuğa sevinç olmak, sevmek bakışlarını, saçlarını; yumuk ellerini
sımsıkı tutmak.
Ah eskiden, nasıl da beklerlermiş mutlu haber getirsinler diye
Postacıları.
Sevdiğinin el yazısını öpüp koklamakmış aşk.
Yaşamak diyorum, hey!
Yaşamak…
Kanadını sarmak bir kuşun, umudun gözlerine bakmak.
Dumanı tüten bir ocak, bir bebeğin maması, çok uzaklardan
gülümseyen bir anı.
Karlı dağların doruğu, kimselerden habersiz açan en güzel çiçeğin
var olduğunu bilmek.
Kaşıktaki aş, günlükte anı, suya düşen yansıma, papatya falı,
Düşteki gerçek, çok gezmiş bir ayakkabı, bir zeytin tanesi, bir ekmek,
Üzümdeki mayhoşluk, kar taneleri sevinci, cama vuran günışığı, usul usul inen yaprak,
Aynı anda atılan adımlar, kavuşmalar, beklemenin güzelliği,
Trenlerin kendine has kokusu, sesi, salınışı…
Nerelerden geldim bir bilsen, yoruldum,
Uzanıp şu ahlatın altına dinlenmek istiyorum.
Derin bir ah çekerek kapıyorum gözlerimi, gerçeklere dalıyorum.
Bir ahlat olsam diyorum, ah ki ne ah!