Başını iri ellerinin arasına aldı. Dirseklerini masaya dayadı. Öne doğru eğildi. Öylece kalakaldı… Olup biten-
leri kafasında defalarca sağa sola gezdirdi. Sağa aldı, sola yığdı, olmadı ortada topladı, tekrar dağıttı,al takke ver külah uğraştı,iteledi,eşeledi ı-ıh işin içinden bir türlü çıkamıyordu!Gerçi ondan bundan alacağı vardı.
Onları alt alta sıraladı. Topladı, böldü,çarptıve çıkardı… Bir türlü tutmuyor, tutmuyor ,tutmuyordu. Önceki yılın veresiye defterini bir daha bir daha gözden geçirdi.Denkleştirmeye çalıştığı hesap bir türlü tutmuyordu.
-Çözeceğim ! Çözmem gerek! Hele yarın olsun! Hele yarın olsun!
Ertesi günün ortasında ancak uyanabildi. Çünkü gece boyunca uyuyamamıştı. Sabaha karşı dalınca kalkması
gün ortasını buldu. Gözlerini ovuştura ovuştura mutfağa geçti. Çaydanlığı ocağa koydu. Demliğe iki poşet çay attı.Orta boy tepsiye ;ince belli kristal çay bardağını,çay kaşığını,içinde bir iki kaşık toz şeker kalmış şekerliği,
gevreklerini,bal ve tereyağını özenle yerleştirdi.Kahvaltı masasını pencereden gelen ışığa göre ayarladı.
Gıcır gıcır gıcırdayan sandalyesine yüzü iyice eskimiş yün minderini koydu. “Eskimiş , bunun yüzü iyice eskimiş ; ama şimdi minderi düşünmenin sırası değil; şimdi şu illet hesabı netleştirmem gerek!” diye mırıldandı.
Çalışma masasına gidip küçük hesap makinesini,iyice küçülmüş kurşun kalemini ve müsvedde kâğıtlarını
aldı. Altı klasörden oluşan evrakları da kahvaltı masasına getirdi.
Çay demlenmişti. İnce belli krital bardağını doldurdu. Masaya yerleşti. Bir taraftan evrakları inceliyor, bir taraftan da atıştırıyordu. Bu arada iki küçük pille çalışan el radyosunu da açmıştı. Kulağına ve gönlüne hoş gelen bir ezgi çalıyordu. Ne var ki o, bu hoşluğu içine sindiremiyordu ki! Aklı fikri evraklarda ve tutmayan
hesaptaydı. Bir eliyle galetayı ince belli kristal çay bardağına daldırıyor, öteki eliyle de hesap makinesini kul-
lanıyordu. Klasörlerden birini alıyor, ötekini bırakıyordu. Bir ara klasörlerden birini biraz dikkatsizce çekiverdi.
Klasör, nihalenin üzerinde duran çaydanlığı devirdi. Devrilen çaydanlık, sağ dizinin üzerine düştü. Kaynar su
dizine döküldü. “Yandım anam!”diyerek yerinden fırladı!
Gözlerini ovuşturuyordu. Ter içinde kalmıştı. “Allah kahretsin! Yine o rüyayı gördüm! Kâbus bu!” diyerek yatağına gömüldü.
Şükrü BEŞİKTAŞ