Her duyguyu büyük yaşadığımız yıllardı. Gençtik. Gençliğin damarlarımıza yüklediği asiliği gururla taşırdık. Aşkımız dünyaya kafa tutacak kadar güçlü, öfkemiz bir volkan kadar tehlikeli. Acemiliğin bütün kusurlarına sahiptik. Her şeyin içinde bulurduk kendimizi korkusuzca. Sevmelerimiz ömürlüktü, kalbimiz hep tek kişilik; ‘insan bir kere sever’ diye bilirdik… Hiçbir şey mükemmel değildi, sevgiyle tamamlamayı öğrenmiştik eksikleri. Herkesi kendimiz gibi bilirdik, kendimiz gibi de sevdik…
Gençtik, dünyayı değiştirecek güce sahiptik! İdealler uğruna kayıplar göze aldık, inanmışlık vardı çıktığımız yolda. Her yenilgi daha da güç verirdi yeniden ayaklanmak için. Yıkılmaz umutlar taşırdık aklımızın derinliklerinde, er geç erecektik vuslata. Yolların dikenini temizleme sırasını üstlenmiştik, geriden gelenler ödemesin bedel diye. Bizden öncekilerin yolundan gittik! Oysa her dönemin kendi karanlığına kurbanlar istediğini fark edememiştik… ‘Sen ki ya bir darağacında ya da bir köşe başında…’
Aydınlık bir dünya mümkün; diye çıkmıştık yola. Karanlığın tüm kötülüğünü göze alarak üstelik! Çünkü haksızlığa karşı durmak büyük erdemdi o zamanlar. Gençtik! Geleceğimizi kimsenin merhametine bırakmamaktı tüm amacımız. Yolun sonunda ne varsa bizi bekleyen razıydık. Bilirdik; ‘Ya istiklal ya ölüm’dü özgürlük!
Zaman; ağır ağır geçerdi ömürden. Yüzler, isimler, mekanlar değişirken; yaşananlar hep aynıydı bu uğurda. Aynı sesler yankılanırdı sokaklarda. Aynı şiddet kucak açardı içimizden taşan isyana. Aynı düzenin farklı parçaları gibiydi her başa gelen! Her başa gelen, çekilir miydi suskunca?


