Şöyle bir baktı ekim eylüle…
Söyleyecek sözleri vardı belli ki içinde.
Sen hangi tarafın renklerini taşıyacaksın seçemediğin,
Yaz mı sonbahar mı olacaksın bilemediğin,
Ama ben, ben öyle miyim?
Ne kıştan ne yazdan bir esinti…
Sonbaharın tam rengi tam kalbiyim…
Her şeyin bir diğerine göre vardı bir fazlası,
Eylüle sorsan oda artı bir farklı…
Kolay mıydı bir kere yazın sıcak günlerinden yaka silkmek…
Kolay mıydı rüzgarla dans etmek…
Tüm yaprakları hazırlamak o hazin sona…
Sararıp, kuruyup, döküleceğinin haberini vermek!
Sonra kasım, geri kalır yanı olur mu onlardan
Soğuk, mağrur biraz karanlık…
Ama Kasım adı üstünde Kara kışın karasıyla perçinlenmiş…
Haberci olmuş kuşlara, insanlara…
Boynunu hiç önüne eğmemiş
Tüm çıplaklığıyla, korkusuzca kucak açmış fırtınalara, yağmurlara…
Titreyerek ama ayakta!
Sonbaharın en koyu rengi olmuş.
Ve kasım hüznün temsili,
Ayrılığın mabedi olmuş!
Diye düşündü kuru yaprakların şarkısı arasında yürürken kadın,
Sonbaharın sessiz serzenişini dinledim diye geçirdi içinden.
Yüzü her mevsimi taşıdı o an, kalbi sonbaharı!
Gülümsedi aklından şu dizelere el sallarken!
“Ben sana gelirim sevgili, gelmek zor değil,
Kalbimin de elinden tutar, iki güzel söze kandırıp getiririm…
Ama sonra… Ben dayanır, ayakta dururum da,
Kalbim dayanmaz gözlerine bakmaya,
katili olurum diye korktum, onu bilemedim…”