Hiç sabır testinden geçmek gibi düşünceniz oldu mu sizin? Böyle bir şeye ihtiyaç duyduğunuzda Kâtip Bartleby’yi ofisinde çalıştıran avukatı tanımanızı isterdim. Modern Amerikan edebiyatın en önemli yazarı Herman Melvill’in Kâtip Bartleby eseri, bugüne kadar üzerinde çok şey yazılan bir başyapıt.1853 yılında yazılan kitap, Melvill’in ‘’vicdani rettin’’ bir örneği olarak her zaman okunacak kısa bir romandır.
Özgürlük kimi zaman bir devrim sloganı olurken, başka birisi için de hayatın temel ereğidir. Esaret ve özgürlük birey için bir tercihtir. Birey bu iki tercihini bir yol ayrımında kendi kaderini etkileyecek şekilde belirler.
Jorges Luis Borges’in ‘’Evrenin gündelik ironilerinden biri olan gerçek faydasızlığı gösteren, üzücü ve gerçek bir kitap’’ diyerek bahsettiği Melvill’in eserini psikanalatik çözümleme yöntemi ile eleştirenler ağırlıkta. Çünkü hikâyenin patolojik bir durumda birincil narsisizmin belirtisi, gerek özne açısından gerekse metin açısından daha uygun düşmektedir.
Özneyi ve özneliği inşa etmesi bakımından yaşama ve insanlığa da katkıda bulunması ve medeniyet çalışmasında onarıcı bir işleve sahip olması edebiyata ayrı bir yer sağlar. Bu anlamda Herman Melville’in edebiyat eleştirmenlerinin biyotekste yani yaşammetin şeklinde nitelendirdikleri bir tür akımın öncülerinden. Bu tür edebiyat, yaralı insan ve mekanlarda beslendiği gibi travma sonrası düşünce süreçleriyle kontrol altına alınamayan, simgeleşmeyen anı, duygu, duygulanım gibi ruhsal malzemelerin üzerine sözlükler koyar. Yazı yoluyla onların yeniden inşasına katkıda bulunur. Bir zamanlar yaşanmış, hissedilmiş ve sonradan hatırlanan malzeme üzerine kaleme alınan otobiyografiden farklıdır. Yaşammetin, yaşamın metin sayesinde geri dönmesidir ve yaşamın tehdit altında bulunduğu deprem, toplu katliam, sürgün edinme, soykırım gibi büyük felaketlerden sonra öznenin hem ruhsal hem kültürel yıkımının bölük pörçük özlerini sözcüklere, anlatıya dönüştürür.(1)
Bartleby,ruhsal olarak, yıkılmış, geçmişsiz, kimliksiz bir kişidir.Melvill de anlatıcı avukatın ağzından Bartleby için,…’’Adamcağızın hayatına dair elimizde herhangi bir belge bulunmayışı,edebiyatımız için büyük bir kayıptır’’ der.Anlatıcının ağzından Bartleby’in geçmişini hikayenin sonunda öğrenebiliyoruz.
Modern toplumda bireyin yalnızlığı, pasif direniş, bürokrasiye yabancılaşma ve emeğin anlamsızlaşması konuları etrafında kurgulanan roman,19.yüzyılda bir avukatın Wall Street’teki hukuk bürosunda geçer. Anlatıcı olan avukat, işlerini yazmanlara (kâtiplere) yazdırarak sürdüren, sakin ve uyumlu bir kişidir. Bir gün işe Bartleby adında sessiz, içine kapanık bir kâtip alır. Başlarda çalışkan gibi görünse de Bartleby çok geçmeden her şeye karşı pasif bir direnç göstermeye başlar. Ona verilen işlere “Yapmamayı tercih ederim” diyerek karşı çıkar. Bu kısa ve garip cümle zamanla bütün hayatının tavrına dönüşür: Belgeleri kopyalamayı, masasından kalkmayı, başka odalara gitmeyi, hatta en sonunda bürodan ayrılmayı reddeder.
Bartleby neredeyse hiçbir şey yapmaz, sadece ofiste sessizce oturur. Avukat onu işten çıkaramaz, çünkü Bartleby gitmeyi de “tercih etmez.” Zamanla bürodan ayrılmak zorunda kalır, ama Bartleby’yi aklından atamaz. Bartleby sonunda yaşamayı da “tercih etmez” hale gelir ve açlıktan ölür.Avukatlık ofisinde çalışanlar bir süre sonra Bartleby’nin yalnız başına sergilediği davranış salt işin patronu olan avukatı değil isimleri tuhaf olan (Birinin ismi Hindi,diğerinin ismi ise Kıskaçtır.Bir de ayak işlerine bakan Zencefilli Çörek) diğer üç çalışanı da adeta çıldırtma boyutuna getirir.Kitapta ben anlatıcı avukatın isminin hiç geçmemesi okur açısından bir yabacılık ve boşluk duygusu vermektedir.Bu yabancılık ve boşluk duygusu öykü içindeki diğer karakterlere de uzanır.
‘’Tercih etmeme’’ kavramını stoacı felsefenin ‘’erdemli insan kimdir’’ öğretisi ile yorumlamak gerekir.Diogenes Laertios’un Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretiler kitabından da belirttiği gibi.’’Erdemler birbirine bağlıdır ve birine sahip olan hepsine sahiptir.
Katibin ölümünden birkaç ay sonra kulağıma gelen bir söylentiden burada bahsetmeli miyim kestiremiyorum. […] Rapora göre Bartleby, Washington’da, Sahipsiz Mektuplar Bürosu’nda önemsiz bir memurmuş. […] Sahibini bulmayan mektuplar! İnsana tam da ölü insanları çağrıştırmıyor mu? Doğuştan ve talihsizliğinden ötürü solgun bir umutsuzluğa yazgılı bir adam düşünün. Bu adamın umutsuzluğunu iyice artırmak için, durmaksızın ölülerin mektuplarını elden geçirip ateşe atılacak olanları ayırmaktan daha uygun bir iş düşünülebilir mi? Yılda bir kere yakılan bir araba dolusu mektup. Solgun memur kimi zaman katlanmış bir kağıttan bir yüzük çıkarır, geçirileceği parmak belki de mezarda çürümektedir; ya da aceleyle yardım için gönderilmiş bir banknot ulaşacağı kişinin imdadına yetişecekken, o kişi artık ne bir şey yiyor ne de açlık hissediyordur; umutsuzluk içinde ölenlere umut; dinmeyen felaketlerde boğularak ölenlere iyi haberler. Hayat koşuşturmacasından hızla ölüme gidiyor bu mektuplar.(2)
Kâtip Bartleby kitabının son sayfasında yer alan bu cümlelerden Bartleby’in ‘’kendilik hakikati’’ ile kendi tercihlerine göre bir yaşam biçimi inşa ettiği görülür. Bu tavır filozofça bir tavırdır. Konu yaşam tarzı ise filozof ‘’kendi hakikati’’n sınırlarına çekilecektir. Çünkü erdemin bir kişiden yansımasının izleri o kişinin tercihlerinde gizlidir. Melville bir erdemi düşünerek yeni bir insan yaratmış olur. ‘’Erdem açısından bakacak olursak bir kimsenin nasıl var olduğunu ya da yok olduğunu gösterebiliriz. Bu hikâyede Bartleby’nin nasıl var olduğunu, aynı zamanda nasıl yok olduğunu ya da nasıl var edildiğini ve sonra nasıl yok edildiğini görüyoruz. Bartleby’yi Stoa düşünce okuluna bağlayan erdem “tercih”tir. Öykü içinde Cicero’nun adı iki defa geçiyor olsa da “tercih”i bir erdem olarak kendi düşüncesinin ilkesi yapan Stoa filozofu Epiktetos’tur. Grekçede “tercih” anlamına gelen “prohairesis” teriminin Epiktetos’a göre başka bir anlamı da “ahlak duyuşu”dur.’’(3)
Epiktetos’a göre şeyler ikiye ayrılır: Bize bağlı olan şeyler ve bize bağlı olmayan şeyler. Eylemimizle belirlenen şeyler bize bağlıdır. Eylemimizle belirlenmeyen “bedenimiz, mal varlığımız, ünümüz, makamımız” vb. bize bağlı değildir. “Bize bağlı olan şeyler doğası gereği özgür, engellenmemiş ve durdurulmamış karakterdedir.’’ “Özgür olmak isteyen biri başkalarına bağlı olan bir şeyi ne istesin ne de ondan kaçınsın, aksi hâlde köle olması kaçınılmazdır.” ’’Bize bağlı olmayan şeyler Epiktetos’a göre gerçek olarak kabul edilmemelidir. Kendisine bağlı olmayan şeyler karşısında bir kimse şöyle diyebilmelidir: “Bu görünümün benim için hiçbir değeri yok.” ‘’ Önceki stoacılar gibi Epiktetos da gösterişi ve kibirli tutumu reddeder: “Sana ait olmayan üstünlükle övünme. ‘’Peki bir kimse kendisine bağlı olmayan şeyler konusunda zarara uğruyorsa ne yapmalıdır? Direnmelidir. Direnmek, dayanmak ya da katlanmak Epiktetos’a göre bir erdemdir. Direnen bir kimse, gösterdiği bu dayanma gücüyle görünümlerin onu sürüklemesine izin vermeyecektir: “Güzel bir adam ya da kadın görürsen, direnme gücünün kendini tutmak olduğunu fark edeceksin. Büyük bir sıkıntı yaşadığında, gücünün dayanmak olduğunu fark edeceksin.” Bir kimsenin kendisine bağlı olmayan şeylere karşı gösterdiği direnme erdeminin adı “kayıtsızlık”tır. Epiktetos “kayıtsızlık” erdemini şöyle dile getiriyor: “Çoğu zaman sessiz ol, sadece gerekli şeyleri birkaç kelimeyle dile getir, ama bu nadiren olsun.” “İlerleme kaydetmek istiyorsan, dışsal unsurlara karşı hissiz ve algısı kapalı biriymiş gibi düşünülmene izin ver.” (4)
“Katip Bartleby”yi edebiyat eleştirisi bağlamında kısaca özetlersek; eserde, modern bireyin yalnızlığı ve yabancılaşması konu edilmektedir. Bartleby, kapitalist iş düzeni içinde mekanikleşmiş iş yaşamına uyum sağlayamayan bir figürdür. Wall Street, sadece bir mekân değil, aynı zamanda modern kapitalizmin sembolüdür. Bartleby ise bu dünyanın yabancılaştırıcı etkisine en keskin tepkidir.“Yapmamayı tercih ederim” cümlesi, hem reddediş hem de çaresizlik içerir. Yani ne tamamen bir başkaldırıdır, ne de pasif bir boyun eğiş; ikisinin arasında sıkışmış bir varoluş duruşudur.’’Yapmamayı tercih ederim’’,bu dünyada anlam bulamayan bireyin sessiz isyanıdır.Sartre,Camus ya da Kiergaard’ın varoluşçu felsefesi bağlamında değerlendirildiğinde yazıcı Bartleby’in tavırları ‘’absürd’’ bir yaşam tavrıdır.
Hikâye sadece Bartleby’nin değil, anlatıcı avukatın da hikâyesidir bir bakıma. Avukat, Bartleby’yi işten çıkaramaz, yardım etmek ister ama bir noktada toplumsal normların sınırını aşamaz. Çünkü toplum bireyi anlamakta, “anormal”i kabullenmekte acizdir.
Bartleby’in öyküsünü narsizmin patolojik evreleri bakımında tahlil etmek belki de buraya kadar yaptığımız eleştiriyi anlamlandırmak bakımında sonuç yerine geçebilir: Çünkü hikâyede hem Bartleby’nin kişiliği hem de anlatıcının (avukatın) ona bakışı narsistik boyutlar taşır. Bunu iki açıdan açabiliriz.
1-Bartleby’nin Narsistik Yönü;Bartleby’nin ünlü sözü “Yapmamayı tercih ederim” aslında ben-merkezci bir tavırdır. Çünkü bu ifade, başkalarının ihtiyaçlarını ya da beklentilerini tamamen reddeder. O, toplumsal ilişkilere katılmayı reddederek kendine kapanır; başkalarıyla ilişki kurmak yerine kendi iç dünyasına çekilir.Narsistik bir biçimde, kendi varlığını tek ölçüt haline getirir: başkasının varlığı ya da talepleri onda karşılık bulmaz. Bu, patolojik narsisizmde görülen empati eksikliği ve başkalarının gerçekliğini yok sayma eğilimine benzetilebilir.
2-Avukatın (anlatıcı) narsisizmi;hikâye birinci tekil şahıs anlatımıyla yazılmıştır; yani Bartleby’yi hep avukatın gözünden görürüz.Avukat, Bartleby’yi anlamaktan çok, onun varlığını kendi vicdanını besleyen bir araç haline getirir.Bartleby’yi işten çıkarmakta zorlanması ya da ona yardım etmeye çalışması, saf bir merhametten çok kendi “iyi insan” imajını koruma çabası olabilir.Başka bir ifadeyle, avukat da narsisistik biçimde, Bartleby üzerinden kendi ahlaki üstünlüğünü kurmaya çalışır.
3-Narsisizm ve Toplumsal Bağlam; modern kapitalist düzen, bireyleri narsisizme (zaman zaman şizofrene) sürükler: herkesin kendi çıkarını düşündüğü, empati bağlarının zayıfladığı bir ortamdır. Bartleby bu düzeni radikal biçimde reddeder; ama reddedişi de yine başkalarıyla bağ kurmayı reddeden narsistik bir kapanmadır. Sonunda Bartleby’nin açlıktan ölmesi, narsistik kapanmanın nihai yalnızlık ve kendini tüketmeye varabileceğini bize göster.
Bartleby’nin “hiçbir şey yapmama” tercihi, narsistik bir dünya reddi olarak okunabilir.
(1).H.Bella.Kültür ve Psikanaliz YKY.S.69
(2).M.Herman.Katip Bartleby.Kırmzı Kedi Yay.S.58-59)
(3).M.Bal.2020
(4).Epiktetos.Aktaran M.Bal.2020