4 sene sonra oturmuştu bilgisayarın başına. Tam dört sene… Aniden anahtarı komşusuna emanet edip çıkmıştı yola. Belki kendini bulmaya belki de kendinden kaçmaya.
Çayını yudumlayıp uzun zamandır yapmak istediği şeye cesaret toplamaya çalışmıştı o gün. Hayata dair her konuda konuşmuş,insanlardan takdir toplamış ve belli bir saygınlık kazanmıştı. Şimdi istediği şey ise içinde ur gibi büyüyen eski yarasını dile dökmek ve bundan kurtulmaktı. Fakat insan umduğunu asla bulamaz bu hayatta. Defalarca tecrübe etmesine rağmen denemişti. Aniden yapamayacağını anladı,gitmeliydi. Orada,o mahallede ne bulacağını bilmiyordu.Nihayetinde evde kalmanın yola çıkmaktan daha zor olduğuna karar verdi ve apar topar çıktı yola.
Yola çıkmıştı. Sahiden evde olmaktan kesinlikle daha iyidi. Yolun ortasındaki beyaz çizgi akıp giderken hiç aklına gelmeyecek şeyleri itiraf ederken bulur insan kendini. Basitçe geçip gittiğini sandığı herşeyin geçmemiş olduğunu fark eder. Yastık altı ettiği şeylerin yüzüne çarpmasına izin vermiştir o an.
Nihayetinde otobüsten inmiş ve çocukken akşamlara kadar top koşturup terlediği mahalle arazisini görmüştü. Ağzını dayayıp kana kana su içtiği çeşme de hala oradaydı. Biraz mahcup,biraz heyecanlı uzanmıştı musluk başına. Beklemiyordu fakat su akıyordu. Demek ki içine atmayanlar bir şekilde yoluna devam edebiliyordu. Bu bir musluk olsa bile,seneler sonrasında açılmış olsa bile devam edebiliyordu.
O an karar verdi orada kalmaya,Tam dört sene. Eskiyi yad ettiği, içinden atamadığı şeyleri kabullenmeyi öğrendiği dört sene. Ve nihayetinde eve vardı,her anlamda…