Ne olduğunu anımsamam biraz zaman aldı. Elbisemin kirlenmiş eteğine bakarken benzer lekeleri taşıyan zemini takip ettim. Mutlu bir gün için hazırlandığı anlaşılan fakat tarumar edilmiş odaya baktım. Bu oda mıydı malzemelerini bin bir hevesle Eminönü’nden taşıyarak eve getirip hediyeliklerimi yaptığım oda?. Eski bir sofra örtüsü sarıp üstünde silikon tabancamla isimlerimizin baş harflerini yapıştırmıştım saatlerce. Evet evet, anımsıyorum, tam şuraya koymuştuk sandalyeyi. Şimdiyse yan devrilmiş duruyordu sandalye. Ne kadar uyumsuz seçmişim kurdeleyi öyle? Bunu seçerken Rezzan abla mı söylemişti ayol bu kel alaka kaldı diye?
Evet, evet benim mükemmel kız isteme günüm. Büyük heyecanla açmıştım kapıyı. Sonra sırayla girdi herkes. Herkesin yüzünde pırıl pırıl bir gülümseme. O hariç. O kim mi? Benim sevgili kayınvalideciğim… Beni en başından beri sevmedi, hanım hanımcık elbisemle tanışmaya gittiğim o günden beri ısınamadı bana.
Hep beraber salona geçtik. Sevdiğim beyin rica minnet kabul ettirdiği evlilik kararımız sonrasında gelmişlerdi istemeye. Öyle veya böyle başarmıştık işte. Kahveler yapıldı, nasılsınız soruları karşılıklı gitti geldi. İçeride kızların neşeli gülüşleri duyuluyor. Kahve ikramını yapıp kenarda duruyorum. Tam “Allah’ın emri, peygamberin kavli…” diye başlamışken erkek tarafı,pek müstakbel kayınvalidem birdenbire kahvesini halıya atıp “Ayyy ben yapamam, oğlumu bu kıza veremem.” diye kendini yere atmaz mı? Yengeler bir yandan kolonya alıp biricik görümcelerinin kollarına yapıştı, annem bir yandan aaa hayretiyle beraber ayağa kalkıp bana baktı. Bense sadece yere eğilmiş annesinin baş örtüsünü çekeleyerek “Tamam anacım tamam vazgeçtim.” diye annesini kurtarmaya çalışan kahramana, müstakbel zevcime, bakıyordum. Bir an göz göze gelince kızarmış yanaklarıyla melul mahzun baktı. Sonrasında özür dilemeler eşliğinde ev boşaltıldı. O andan beri evin içinde üstüme sıçrayan kahve lekeleriyle beraber dolaşıyorum. Sanki kötü bir rüyanın içinde gibiyim. Kahve lekesi beyaz elbiseden çıkar mı ki? Rezzan abla kesin buna da bir çözüm bulur. Mutlaka sormalı.
Birinin telefonu çalıyor. Artık cevap verseler de gürültü dursa. Fadik geliyor mutfaktan, yüzüme bakıp küçük bişey uzatıyor. Ekrana bakıyorum. Benim telefonum bu. Ekranda bu akşam gördüğüm bilmem kaçıncı cevapsız çağrı bildirimine bakıp geri veriyorum. Ve gidip usulca yerime geçiyorum. Sessizce oturup annemlerin “Biz de verdik gitti.” dediğini hayal edip gülümsüyorum. Gözlerime dolan yaşlara inat ben hâlâ gülümsüyorum