Yalnızlıklarımla yürüyordum yine. Geçmiş film şeridi gibi gözlerimde, gelecek kaygısı zınk zınk şakaklarımda atıyor.
Yürüyor, yürüyorum. Sakin, tenha bir deniz kıyısı, boş bir bank. Hemen atıyorum kendimi üzerine. Ayaklarımdaki sızıyı hissediyorum. İçimde kördüğüm olmuş bir şeyler var. Çözülmüyor. Derin bir nefes.
Başımı geriye yatırıyorum. Film başlıyor. Yukarıda pamuk tarlaları var. Ay bir de koyun sürüsü geçiyor! O da ne? Aralarına güneş girmiş; denize, caddelere, insanlara kahkahalar atıyor. Duyabilene tabii ki. Herkes öylesine hayat derdine düşmüş ki, kimse bunu fark edemiyor.
Ne kadar da özgürler. Engel tanımadan süzüle süzüle el sallıyorlar yeryüzüne. Birden hayal ediyorum. Üzerlerine çıkıp yürüyorum, yürümüyorum aslında adımlarım havada koşuşturuyorum. Dans ediyorum, unutuyorum tüm dertlerimi… Yakalamaya çalışıyorum tatlı bulutları ama her seferinde kayıp kaçmayı başarıyorlar. Gidebildiğim kadar en başına gidiyorum gökyüzünün. Kocaman baba bulut… Çok güçlü. Huzur buldum yanında. Kayboldum onunla beraber. İçim geçiyor bir ara, uyukluyorum, yorgan oluyor üzerime. Biraz uzakta, köşede, griye çalan bulut… Çok hüzünlü. Kendime benzetiyorum onu. “Lütfen boşaltma gözyaşlarını, mutlu olabilirsin, sıkıntılarını dağıtabilirsin, neşeli bulutların arasına karış, hadi, durma!” Elimden tutuyor gri bulut beni. Uçuyoruz, birlikte beyazların arasına karışıyoruz. Dertler, hüzünler, acılar yağmur olup yeryüzüne iniyor. Denize karışıyor mutsuzluğum. Başımı indirip, uzak denizlere dalıyorum şimdi de… Kaybettiklerimin sesine, yüzüne ihtiyacım var belli ki. Buluyorum da bir an maviden griye çalan enginlerde hem kaybettiklerimi hem beklettiklerimi… Sarıp sarmalıyoruz. Beni yoluma uğurlayıp dönüyorlar geriye. Ben yine yalnızlıklarda… DERTLERİMİZ BULUTLAR KADAR HAFİF, YİNE BULUTLAR GİBİ GEÇİCİ OLSUN…
Okuduğum en güzel hikayelerden.Yine,yine,yine…..