Dünya zalim:
Hani o kader dedikleri şey var ya, seni yıkana kadar peşine düşüp, yıkınca da kahkahayla gülüyormuş gibi gelir ya insana. Oysaki ayaklarının yere bastığını sanıyorsundur. O kahkaha sesiyle düştüğün yerde kalakalırsın. Eh kalkarsın tabi ayağa ama bu kalkış dik durmak için değil, yerde kalmamak için olur. Bunu da ancak adım atmaya başladığında anlarsın. Çünkü adımların yerinde saymaktan öteye götürmez seni ve sorular sorarsın niye yürüyemediğine dair. Doğaldır ki yanıtlar da aramalısın, sorulara dair.
Yerinde sayarken sorulara yanıt aramak, yerden kalktıktan sonra ilerlemediğini anlayanlara özgüdür.
İşte mesele bu…
Bu mesele derin. Öyle birkaç kitap okumakla, dergi, makale gibi matbuatla çözülecek gibi değil. Niye değil, çünkü bu dünya bir tane. Yani tek; önünde, arkasında, sağında, solunda dünya yok. Bu tek olan yuvarlak mavi kürede; düşüp kalktıktan sonra ilerlemediğini anlayan insan sayısı az… Şimdi meselenin kaynağını tespit ettik, peki, neymiş; “İlerlemediğini anlayan insan sayısı.”
Sayısı az olan insan, sorar:
Kendi kendine; “Ya arkadaş acaba fizikçiler paralel evren diye bir şeyi bulmuşlar mıdır?” Ve yanıtlar, dili döndüğünce. “Belki bulmuşlardır. Herkesten bir tanede orada vardır belki. Kader burada ettiğini orada etmez; tutan eller tutar, gören gözler görür, akıl şaşmaz şaşmadığı için sapmaz. Ansızın hiç hesapta yokken düşen olursa, elinden tutup kaldıranda olur, öyle kader gülmez kahkahayla. Ha bir de yürür insan, başını sonunu bildiği yolda adım atar ayaklar, yerinde saymaz.”
Eh umut işte…
Çünkü bu yanıt değil; Olması gerekenin tarifi… Döner başa arar yanıtı, sayısı az olan…
Arasın bakalım sayısı az olanlar, sorulara yanıtlar…
Ama sanırım az olanların sorduğu soruların yanıtları; Çok olanların kör akıllarına takılıp, oradan kurtulamıyorlar…
Vay ki vay, sonumuz, eğer fizikçiler bulmuşlarsa; Zalim olmayan paralel evrene kalmış…
Uğur BAYRAM