(5N1K, “ne”, “nerede”, “ne zaman”, “neden”, “nasıl” ve “kim” sorularının cevapları bir olayı veya
problemi her açıdan ele alabilmemizi sağlıyor.) “ne”, “nerede”, “ne zaman”, “neden”, “nasıl”, “kim”
“kadın” rolünü düşünün.
Türkiye’de ilk Kovid-19 vakasının tespit edildiği 11 Mart 2020’den bu yana yaklaşık 14 milyon vaka
görülürken, 94 bin kişi hayatını kaybetti.
Çin’de ortaya çıkan Kovid-19 virüsünün küresel salgına dönüşmesinin ardından Türkiye’de ilk vaka,
11 Mart 2020’de görüldü. Türkiye’de ilk vakanın görüldüğü 11 Mart 2020 aynı zamanda Kovid-19’un
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “küresel pandemi” ilan edildiği gün oldu.
Ülkemizde ve Dünya’da yaşanan bu süreçte açık cezaevine dönüştü. Her alanda kayıpların yaşandığı
bu iki yıla yayılan süreçte hem yayın dünyası ve edebiyatçılar nasibini aldı. Bu dönemde yayımlanan
eserler okurlarına ulaşamadığı gibi yayıncılıkta yayın hayatına son noktayı koydu. Günümüz
edebiyatçılarının sorunları katlanarak el ayak geri çekildi.
İşte tam bu döneme denk gelen iki edebiyatçının eserlerini anlatmaya çalışacağım. Emekçi kadınların
geldi.
“Yeryüzü Eşiği” Aydanur SARAÇ
Şair ve yazar Aydanur Saraç’ın “Sonra Güller Kırmızı” (2003) ve “Mesafeler” (2013) den okurla
buluşan üçüncü şiir kitabı “Yeryüzü Eşiği” (2020).
Aydanur Saraç şiire yayımlamaya “Mesafeler” koyduğu düşüncesi ilk aklımıza gelse de Saraç yazın
alanında inceleme, öykü ve eleştiri yelpazesinini geniş tutan ve sosyal sorumluluk projelerinde aktivist
edebiyatçı profiliyle karşımıza çıkar… Şiirlerini aceleye getirmeyen. Dışardaki kavgayı, gürültüyü
içselleştirerek dizelerde yaşatmayı bildiği kadar titiz davranan ve nitelikli eser verme kaygısı yaşayan
nadir şairlerden. Her yerde görünür olmak değil; eserleriyle varlık nedeni dizelerinde izleyerek
biçimlendiriyor.
Yeryüzü Eşiği kitabın içindeki başlıklara göz atarsak. 1. ağlayış, 2. eksik bir ezgi, 3. beğeni, 4. yer
eşiği, 5. kendine bakma sabahı, 6. uzun atlayışlar, 7. unutma sıkıntısı, 8. şemsiye kederi, 9. sesleniş,
- kısa hayat, 11. şikayet, 12. ölmek kederli iş, 13. ölüm iyiliği, 14. yanılgım, 15. yaşlı kalbe, 16.
ağır-aksak, 18. yonga ve kuşlar, 19. kendimle hiç, 20. ani saçlarını topla sevgilim, 21. dünyanın tuzu,
- veda kuyusu, 23. uzun bir koşu…
Yeryüzü Eşiği’nde, serbest dize şiirden, düzyazı şiirin olanaklarından, kısa ve yalın dizelerden uzun
dizelere geçiş denemeleri yaparken bir maraton koşucusunun engelli parkuruna, geçiş süreçlerini
okuyoruz…
Şair burada ne demek istedi test sorularının cevabını bizlere bırakıyor.
…
“güzden kalma çıngırak sesi kadar eskimiş bu ev / yetmiyor öyle güzel dilekler artık…” yer eşiği (S,
17)
…
“yosunlar taş olduğumu fısıldıyor, kederden bölündüğümü/ hantal gövdemi sürüklüyorum bir çağdan
diğerine” kendime bakma sabahı (S,19)
…
“öfkeli bir şeyhin ağzı kadar ıslak ve kirli hayat, düşleri çalıyor, kuşların sesini, kır çiçeklerin
kokusunu…” diye dile getirirken yaşam pratiği içerisindeki sancıları “ ağır-aksak” (S,21) .
…
“…yeryüzü kaynıyordu bir çukurun içinde. uyandım ve yaralarımı gösterdim sabaha. o da kırılmış
kalbini, bitmeyecek masal sanıyorduk hayatı…” kısa hayat (S, 28)
…
“…o an ölüyoruz habersiziz aynı evin taşı olduğumuzdan/ bizi duvar dibinde yıkıyorlar, hastalıklı bir
dal gibi düşüyoruz zamana’’ şikayet ( S, 31)
…
“…iki yakayı ayıran bir kanyon, boy veren ağaçlar, yanık çayırların türküsü. üstümüzde altın
başaklara benzeyen bir gece …” ani, saçlarını topla sevgilim ( S,50)
…
“…göğün şemsiyesi korkunç bir zırhla kaplı suyunu yitirmiş hücreler düşüyor bilgi sözlüğünden, paslı
bir makina gibi ötüyor hayat, eski güne kayıtlı bu evde ölüler şehrini kurarken mermerciler…”
“dünyanın tuzu”(S,55) .
Saraç edebiyatçı yanı ağır basan şairlerden. Şiirin dışında inceleme, deneme, öykülerde ortaya
çıkarırken sağlık emekçisi, terapist, aktivist, fotoğrafçılık ve tiyatroya olan ilgisi, çalışmaları on
parmağında on hüneri çağrıştıran başarılı bir edebiyatçı profili çiziyor. Sadece şiirleriyle değil, düz
yazılarıyla da gözümün. Son kitabında yer verdiği şiirinden bir örnek… Diğer şiirler sizi çağrıyor…
“ağır – aksak”
öfkeli bir şeyhin ağzı kadar ıslak ve kirli hayat
düşleri çalıyor, kuşların sesini, kır çiçeklerin kokusunu
gün böyle başlıyor
son ağacın yalnızlığına bakıyorum
yenik dünyaya açılan nesnelerin ruhuna
düşen yıldızların, kuruyan nehirlerin
uğuldayan odalar, dalları durmadan savrulan bahçedeyiz
parlaklığını kaybeden güneş gibi tenhada
susuz toprak gibi
bir yara öpüldüğünde iyileşirdi, acı kutsandığında
eksik öğrendik kalbimizi. o yara kanıyor hep
hep kanıyor!”
(Yeryüzü Eşiği – Aydanur Saraç – Medakitap, 1.basım, Nisan 2020)
Tanıtım: Özcan ÖZTÜRK
‘‘Ehl-i Beytin Feryadı: Zeynep’’ Döndü KAYGUSUZ
(Tanıtım Bülteninden)
Medine’den Başlayıp Kerbela’ya, Nusaybin’e Uzanan… Nil’in Kıyısında, Kahire’de Son Bulan Bir
Hayatın… Ali ile Fatıma’nın Biricik Kızı Zeynep’in Romanı… Kim bilir kaç zaman sonra konuşmaya
başlamıştı. Kararını dile getiren kelimeler ok olup ailesinin kalbine saplanmıştı. İmam Zeynel
Abidin’in başı önüne düşmüş, kara gözlerinden iri iri yaşlar dökülmüştü. “Halam!” demişti. “Akıl ve
sabır timsali halam. Sen ne yapacaksın orada yapayalnız? Biz ne yapacağız burada yapayalnız!”
Zeynep o gün yola çıkamamıştı. Bahçede çevresine toplanan akrabalarının, komşularının yüzüne ayrı
ayrı bakmıştı. Ağlamaklı bakan bir kadının yüzünde çocukluğunu görüyordu, kaşları çatık bir adamın
yüzünde Hüseyin’in gençliğini, genç bir kadının yüzünde annesini, diğerinde oğulları Muhammed ve
Avni’yi, diğerinde Kasım’ı, diğerinde Müslüm’ü… Yaşamı birkaç dakika içinde geçmişti gözlerinin
önünden. “Gitmekten başka çare yok!” demişti. “Ehl-i Beyt’in hatta tüm Medine’nin iyiliği için…
Gitmekten başka çare yok!”.
Yazar Döndü KAYGUSUZ Biyografik roman yazmanın zorluğunu bilen ve derinlemesine inleme,
araştırma yapan biri. Yozgat doğumlu olup eğitimini ilk, orta ve liseyi Ankara. Yüksekokulu Gazi
Üniversitesi Çorum Meslek Yüksekokulu Sekreterlik bölümünü bitirdikten sonra lisans eğitimini
Anadolu Üniversitesi İİBF İşletme Bölümünden mezun olmuş. Hali hazır Hacettepe Üniversitesi Fizik
Mühendisliği Bölümünde bbbilgisayar işletmeni olarak çalışmakta. Döndü KAYGUSUZ roman
yazmadan önce şiir, öykü ve deneme yazıları Roman Kahramanları, Sincan İstasyonu, Dünyanın
Öyküsü Kurgu, Mühür ile Patika gibi kültür sanat dergilerinde yayımlamış. Hali hazırda Başkent
Kitap Kulübü kolaylaştırıcısı olarak her ay bir roman üzerine 15-20 okur grubu okumalar yapıp
eserler üzerinde eleştiri ve yorum yapıyorlar.
Biyografik bir insan hayatının roman türünün imkân ve teknikleri kullanılarak anlatılması demek olan
biyografik roman, Türk edebiyatında çok okunan, yazılan ancak sınırları tam olarak tespit edilemeyen
bir türdür. Bu belirsizlik, tür için pek çok açmazı da beraberinde getirir. Yazarlar, hakkında
derinlemesine araştırma yaptıkları yahut yakından tanıdıkları için bilgi sahibi oldukları öznelerin
hayatlarını romanlaştırırken, özne ile bütünleşmiş bir yapı gösterirler. Kişiyi anma, gelecek kuşaklara
tanıtma, bir siyasî veya tarihî sembol hâline getirme, yüceltme, yerme yani bir şekilde, o kişinin
tanınmasını, sevilmesini, unutturulmamasını, sembolleşmesini sağlama gayesi, romancının bu tür
eserler kaleme almaktaki temel amacı olur.
Biyografik roman, kişinin doğumundan ölümüne kadarki süre boyunca yaşamını ele alır. Hayatları
romanlaştırılan kişiler ise sıradan insanlar değillerdir. Bu roman türünün en önemli tarafı ise kişinin
yaşam öyküsünün ve dünya görüşünün birbiri ile yoğrulması sonucu bir modeli teşkil etmesidir.
Çünkü hayatı romanlaştırılan kişi, belirli özellikleri ile okuyucuyu etkisi altına alır. Bu etki kimi
zaman başarısı, kimi zaman azmi kimi zaman ise hayat karşısındaki duruşu olur. Roman yazarı
hayatını ele aldığı kişinin bilgilerini roman boyunca hikâye ederken, duygu ve düşünce ekseninde
meydana gelen unsurları canlı bir düzleme oturtur. Kişinin yaşamında daha çok dikkate değer
kısımlara ayrıca değinir. Yazar, kişinin yaşam öyküsünü kaleme alırken, gerçek olana bağlılığını da
sürdürmelidir. Romancı bu bağlılığı her ne kadar sürdürmek için uğraşsa da zaman zaman kişisel
yetkisini kullanır. Bu durumda roman, kurmaca yönüyle de değerlendirilmeye açık bir duruma getirilir.
Böylece ele alınan kişinin gerçek yaşamından sıyrılıp, eserin yalnızca roman oluşu fark ettirilmeye
çalışılır.
Yazar Döndü KAYGUSUZ ‘‘Ehl-i Beytin Feryadı: Zeynep’’ eserde o gün yaşanan dramları
günümüze taşımış. Ve bir kadının çektiği çileyi, bilgeliği yalın bir dille okura ulaşmayı başarmış.
‘‘Ehl-i Beytin Feryadı: Zeynep’’ Okuru sıkmadan merak uyandırarak kurgusunu sağlam örmüş.
Özellikle bölümlere başlıklarla ayırması ve geriye dönüşlerde bağlantının kopmasını önlemiş. Bu
başlıkları sıralarsak çok daha anlaşılır kılacak. ‘‘Ehl-i Beytin Feryadı: Zeynep’’ 308 sayfadan
oluşuyor. Nusaybin (S,5). Agahi bir dörtlük 26 Muharrem Ekim 680 *** ara başlık, Hatayi bir dörtlük
(S,19). *** Aşıki (S,35). DARA (S, 40). **(S, 59). DÜNEYSAR Mardin ilindeki Kızıltepe (S, 75).
Pir Sultan Abdal dörtlük (S, 85). CİSİR (S, 94). *** Kul Himmet dörtlük (S,105).*** RES’ULAYN
(S,117). *** Seyyid Yusuf Nizâmeddin dörtlük. HARRAN *** *** Kazım Paşa beyit (S,158).
SURUÇ (S,137). * Fuzuli dörtlük (S,179).* (S,193).* Şem’i beyit (S,204). SIFFİN (S,219). HALEP (S,233).* Seyyide Zeynep dörtlük (S,239). ŞAM (S,246). MEDİNE (S,266). KAHİRE
(S,286).
Romanı ayakta tutan en önemli şey kurgudur. Bu nedenle onu, her cümlenin arasına sokulmuş üstün
bir kuvvet olarak algılamak yanlış olmayacaktır. Bir başka ifadeyle kurgu, yazma süreci boyunca
devamlılık göstererek, bir roman bütünlüğünü meydana getirir. Bu esnada biyografik roman yazarının
yetisi ise göz ardı edilemeyecek kadar ciddidir. Çünkü biyografisi ele alınan kişinin yaşamı ve diğer
insanlarla olan ilişkisi üzerinde uzun süre düşünecek olan tek kişi roman yazarıdır. Biyografik roman,
gerçeğin yanı sıra kurguyu da eserine dâhil ederek okuyucuyu etkilemeye çalışırken, yazarın üslubu da
romanın inandırıcılığını artırmada önemli bir rol oynar. Öyle ki romanın gücü, romancının üslubu ile
birleşince okuyucu için özel bir alan inşa edilmiş olur. Romancının belgeler üzerindeki çalışmaları
tamamlandıktan sonra bir sonraki aşamada tamamen içgüdüleri ile hareket etmesi beklenir. Bu
içgüdülerin ise daha sonra kurgu ile birleşerek insan davranışları üzerinde muhakeme yapmasını
gerektirir. Biyografik roman kahramanının yaşamı merkeze alınarak elde edilen bu birleşmede ise
yazarın yine kendisine yön gösterecek olan kurguya gereksinimi vardır. Böylelikle biyografik roman
yazarı, eserinin akışına uygun her ne görüyorsa, gerçek bilginin içerisine hiç tereddüt etmeden
yerleştirebilir. Kuşkusuz bu durum iki farklı okuyucunun ortaya çıkmasına sebep olur. Forster’ın,
“meraklı” ve “akıllı” olarak ikiye ayırdığı okuyucu hakkındaki şu düşünceleri genelde roman türünün
özelde ise biyografik romanın tamamen gerçeklikten mi yoksa kurgudan mı ibaret olduğunu kanıtlar
niteliktedir:
“Meraklı okuyucu romanda önüne yeni olgular çıktıkça bunlara şöyle bir göz gezdirip geçer; oysa
akıllı okuyucu bunları zihniyle algılar, her yeni olguyu hem ayrı olarak kendi içinde hem de önceki
sayfalarda okumuş bulunduğu öteki olgularla ilişkisi açısından görür. Okuduğu şeyin anlamını belki o
sırada kavramaz belki ama bilir ki aradan bir süre geçince kavrayacaktır.[…]İyi bir okuyucu romanın
bitiminde erişeceği yüksek tepenin üstünden geriye doğru bakarak olup bitenleri topluca gözden
geçirmediği sürece bunları doğru dürüst değerlendirebileceği umuduna kapılmaz” (Forster 1985: 129-
130).
(‘‘Ehl-i Beytin Feryadı: Zeynep’’ – Döndü KAYGUSUZ – yurt kitap yayın 2020)