Kimsesiz bir kadın olan Menera Yuhalo, ailesinin kimsesizleştirdiği daha yirmi altılarındaydı.
Görüntüde yıllar eskitememiş, çocuk ruhunu korumuştu. Bir sabah uyandığında, kaos dolu
evde kati suretle öksüz ve yetim kalmıştı. Bir mum ışığının altında kanaviçe yaparak gitgide
yalnızlaştığını ve bu yalnızlığın şiddetle ürküttüğünü fark etti. Artık kimi kimsesi yok,
hürlüğün tadını çıkarmalıydı… Aslına bakarsanız nefes almakta bile özgürleşemediğiniz
sıcacık görünen bir o kadar itilen biriyseniz yuvanızda, hiçbir yerde kabul görüşünüz asla
olamaz. Aile kaderi şekillendiren ve saygı benliğini çocuğun eşkâline eş tutup ona birey
kabiliyeti aşıladığınızda tam anlamıyla özgürleşen bir yetişkin haline gelecektir, hiç
şüphesiz… Kararını verdi ve adımlarını taşlara taşıdı. Adanın efsanesi bu ya! Gelin olan
kızları bir ağıt çığırdıktan sonra ejderhanın ağzıyla sandaldan kızı götürmesiydi… Evlenmeye
karar verdi çoktan Menera… Yohan Agor ,babadan oğula geçme taht usulü ile kral olacaktı,
gelecekte. Menera ‘da soylu bir ailenin mirasçısı olduğundan bu evlilik pekte zor olmamıştı.
Düğün kuruldu, gelinlik kefen olacaktı belki de buzdağının görünmeyen yüzünü sadece
kalbiyle bakan görebilir oysaki…
Hangi efsanenin düzmeci olduğunu ispatlarsın
Hangi efsanenin aslında yaşanmamış olduğunu varsayabilirsin
Hekat burada başlıyor…
Bir ejderha ile
Bir kadın,
İhtiraslarının sonucu doğan sevgi
Ve daha yakılan nice ağıtlar…
Hepsini bir kâğıt parçasına sığdıran kadın
Evcilleştirir, ehlileştirir dili ile muhabbetlerini.
Onun öyküsünün ahengi,
Bir hayaldi onun için mitolojik bir argümandı
Ve dönüştürdü her şeyi tutkuyla
Kâğıttan kuşa benzer kanat yapıp rüzgârda uçuran kadın ,
Aslında tüm amade ile buldu ejderhasını
Yüksünmedi ufkuyla
Ve kâğıtlar eşliğinde kavuştular…
Menera, evlendi … Lakin bu onun tahayyülünün ninnisiydi. Kâbuslar, karabasana
dönüştürdü. Yalnızlığı kocaman bir melankoliye dönüştü. Etrafında onu anlayan ve
göstermelik dinleyiciler vardı. Sürekli konuşan, dil otu yutmuş…
Tam bir dedikodunun ayaklı habercisi koca bozuntusu çakma kral kocası… Onun zehir
zemberek, çıngıraklı yılanın zehrini akıtan bir kayınvalide ve aklı kıt mı kıt kral bir
kayınbaba…
– Yemin içerim! Diye bağırdı Menera…
– “Delirdi bu yine! Ah nereden de acıdık bu yer sıçanına… Kahrolası soylu gelenekleri
yok mu? İlla aileye uygun zenginlik arayışı. Kör olası para… Bir lanetli geline
rastladık… Ah şu para…” dedi, kayınvalide.
– Peşi sırasında: Çakma Kral Yuhon “ Mendebur sima ve kadınlık vasfını bilmeyen
ucube… At kendini raylara, hiç değilse ölümün”Anna Karenina” gibi şanlı olsun!
– “ uslanmaz bu kadın herhâlde” dedi, aklı kıt kayınbaba.
Menera yere yığıldı, saçlarını kavradı ve tel tel döktü yerlere ince ince… Artık Menera’nın bir
papaza görünmesi gerektiğine kanaat getirmişlerdi. Çünkü Menera’nın içine şeytan girmişti…
Kutsal sular, her defasında vaftizler… İncil’den bölümlemeler ve ayinler!
Menera, gene ağlayıp, başını duvarlara vurarak kanatıyordu. En sonunda Papaz, bir hekime
görünmeli; son zamanlarda iyileşenler olmuş. Kim bilir, bu kadıncağız içinde belki burada
şifa vardır.
Bir kurbağa
Ve bir prenses ya da avamdan bir kadın
Kurbağasını aradı su kenarlarında yıllarca
Her kurbağaya bir buse kondurdu
Onun masalı masalda kaldı.
İnanmadı kurbağa prensine,
Masala biat etti!
Gerçekleşememesine!
Kendini kandırdı.
Ve öylece bir hiçlikte aranadurdu,
Bitap düştü…
Ve onun hikâyesinde dönüşen biri var ise,
Prensesin kendisiydi!
Prensesi hiç beklemediği andan öpen bir kurbağa dönüştürdü kadını…
Uyandığında artık düğün kurulmuş gelin olmuştu.
Arzulamadığı dönüşümdü bu!
Viyakladı, vakladı!
Kurtarın beni-
Haykırdı avazınca
Çok geçti!
Çünkü sevgisi menfaat üzerineydi.
Kabullenemeyen prenses
Gelin kurbağa, nefesini tuttu ve bir çırpıda küçük akıntıda, bir kaşık suda kendini boğdu.
İşte Menera ,bir ejderha ile hayal kurdu. Bir kurbağa onu akıl melekelerinden etti!
Çok geciktirmede, Menera, artık ruh ve sinir hastalıkları ile ilgilenen bir doktor ile terapi ve
ilaç yardımları aldı… Tedaviye cevap verme süresi tam tamına bir buçuk yılını aldı. Sürekli
değişen ilaçlar ve dinleyenin olması.
Antonia hekimden fazlasıydı onun için. O dinleyen biri ve anlayan biriydi. “Hayvanları ve
çimleri sev” dedi. Menera’ya … Yasladığın bir çınar, güvendiğin liman denizin olsun.
Tehlike çanlarının hep bu zararlı görünen zararsız şeylerdir. Deniz bir dalga ile şehri yıkar .
akıntıya boğabilir! Ama senin baktığında ki huzurun mavilik ve mavilikle birleştiği noktadır.
İyileşen Menera, artık terk etti . Özgürdü. Ve ejderha oldu. Yüzleşmeli insan kendi ile kendini
tanımalı ! Bana aitler mi diye sorgulamalı… Sonradan mit bu ya ! Bir kaşık suda boğarız
kendimizi…
Menara artık saçlarını rüzgârla yarıştıran , kendini seven ve kendisiyle barışan bir kadına
dönüştü… Değişmeyen ne varsa yorgunların değişime dur diyememesinden başlar!
Bu güzel yazı için teşekkür ederim 🌼.
Teşekkürler… Beğenmeniz bir şereftir:)