Sanat, bizler için her zaman bir kaçış noktası olmuştur. Bir tablonun önünde durduğumuzda, o eserin ardındaki ruhu hissetmek, bizleri her zaman büyülemiştir. Ancak, sanat dünyasında sıkça karşılaştığımız bir durum var ki, bu derin bir huzursuzluk yaratıyor: Bazı sanatçıların yüceltilmesi ve diğerlerinin göz ardı edilmesi. Bu dengesizlik, sanatın özündeki zenginliği ve çeşitliliği gölgede bırakıyor. Eleştirmenlerin belirli sanatçılara odaklanması, onların yeteneklerini ve katkılarını abartırken, diğer sanatçıların emeklerini görmezden gelmesi beni düşündürüyor. Her sanatçı, kendi hikayesini anlatma çabasındadır ve bu çaba, çoğu zaman büyük bir cesaret gerektirir. Ancak, bu cesaretin takdir edilmemesi, sanat dünyasının dar bir bakış açısına sahip olmasına neden oluyor. Sanat piyasasında gözlemlediğim en dikkat çekici durum, tutarsızlık ve ahbap sistemiyle dönen çarkın karmaşası. Sanat, bir ifade biçimi olmanın ötesinde, ekonomik bir değer haline geldiğinde, bu değerlerin ne kadar sağlıklı bir temele dayandığı sorgulanmaya başlıyor.
Sanat eserleri, bazen sadece bir isimle, bazen de bir çevreyle ilişkilendirilerek değer kazanıyor. Bu durum, benim içimde derin bir huzursuzluk yaratıyor. Sanat piyasasında, belirli isimler ve markalar öne çıkıyor. Bu sanatçılar, çoğu zaman yeteneklerinden çok, tanıdıkları ve bağlantıları sayesinde yükseliyor. Ahbap sistemi, sanat dünyasında sıkça karşılaştığım bir olgu. İlişkiler, çoğu zaman eserin kalitesinden daha fazla önem kazanıyor. Bu, sanatın özündeki özgünlüğü ve yeniliği tehdit ediyor. Bir sanat eserinin değeri, bazen sadece onun arkasındaki isimle belirleniyor; bu da birçok yetenekli sanatçının gölgede kalmasına neden oluyor. Bu tutarsızlık, sanatın gerçek anlamını sorgulamama yol açıyor. Bir eserin değeri, onun estetik ve duygusal derinliğiyle mi, yoksa pazarlama stratejileriyle mi belirleniyor? Sanatın bir yatırım aracı haline gelmesi, sanatçıların özgünlük arayışını gölgede bırakıyor. Birçok sanatçı, piyasanın taleplerine uyum sağlamak zorunda kalıyor; bu da onların yaratıcılığını kısıtlıyor. Brecht’in tahterevalli metaforu, bu iki grup arasındaki dengenin nasıl bozulduğunu da anlatıyor. Yukarıdakiler, genellikle kendilerini daha yükseğe taşıyan sistemin bir parçası olmanın avantajlarından yararlanırken, ötekiler, bu sistemin dışına itilmiş durumda. Sanat, bir tahterevalli gibi, bu iki grup arasında gidip geliyor; ancak, genellikle yukarıdakilerin lehine bir denge kuruluyor. Bu durum, sanatın gerçek anlamını ve toplumsal işlevini sorgulamamıza neden oluyor. Sanat eleştirisi, sanatçıların eserlerini değerlendirmek için bir araçtır; ancak bu araç, bazen keskin bir bıçak haline gelir. Belirli sanatçıların çalışmaları, eleştirmenlerin önyargıları ve kişisel tercihleri doğrultusunda abartılırken, diğerleri ya tamamen göz ardı edilir ya da yüzeysel bir değerlendirmeye tabi tutulur. Bu durum, sanat dünyasında bir hiyerarşi oluşturur; belirli isimler, sanatın ‘yıldızları’ haline gelirken, diğerleri yalnızca gölgelerde kırılgan ötekiler olarak kalır.
Yazıyı nasıl buldunuz?
Oy için yıldıza tıkla!
Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı
Oyu yok
We are sorry that this post was not useful for you!
Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku