Kitap dolu rafların arasında geçen koca beş yıl. Memnun muyum bu halimden? Bilmiyorum. Bilemiyorum. Düşünmekte istemiyorum.
Karımdan ayrılalı yedi yıl oluyor. Bir Pazar sabahı bir şey demeden çekip gitti. Sonradan öğrendiğime göre benimleyken bir başkasıyla görüşüyormuş. Hem de uzun yıllar boyunca. Evliliğimiz boyunca hiç şüphelenmemiştim ondan. Ona, haşa, tanrıya tapar gibi tapıyordum. Onun da aynı duygularla bana bağlı olduğunu düşünüp hayatıma devam ediyordum.
Meğer onun içinde yıllarca ne fırtınalar kopmuş. Benim yatağımdan kalkıp, sevgilisine koşmuş.
Kim bilir neler anlatıyordu benimle ilgili. Neler konuşuyorlardı kendi aralarında. Benim kısır olduğumu da söylemiş miydi? Olsundu. Şimdi bunların önemi yoktu. Olmasa iyiydi ama oldu. Bazen insan ne kadar çabalasa da olacak olan oluyor. Aslında kaderci bir insan değilimdir. Fakat bazı şeylerin kendi elinde olmadan geliştiğini kabul ediyorum. İnsan bunu yaşadıkça öğreniyor.
Doğal olarak, başlarda karımın beni bu durumda bırakması kendimi çok kötü hissettirdi. Zaman zaman kötü hissetmenin ötesine de geçebiliyordu.
Bu durumun geçici olduğunu söyleyen yakınlarıma öfke duyuyordum. Onlara verdiğim gereksiz tepkilerden ötürü hepsi benden uzaklaşmıştı. Haklıydılar. Elimde olsa ben de benden uzaklaşırdım. Ama insan kendinden uzaklaşamıyor işte. İnsanın en yakın düşmanı da dostu da kendisi oluyor.
Bu durum içinde tam bir yıl geçmişti. Ben bu sürede insanlardan uzaklaşıyor, kendimi kitaplara veriyordum.
Başlarda zorlukla okumaya çalıştığım kitaplar zaman içinde benim tek dostum olmuşlardı.
Artık kitap kokulu odamda olamadığım, zorunlu durumlarda endişeye kapılıp, tedirgin oluyordum.
Çalışmıyordum. Emekliydim. Emekli maaşımın neredeyse yarısını kitaplara veriyordum. Ev kendi evimdi. Bir lokma bir hırka yaşıyordum. Öyle gereksiz şeylere para harcama huyum eskiden beri yoktu. Bu alışkanlığım dertlerime ekstra derler katmıyordu. Anlayacağınız kimseye yük olmadan kendi yağımda kavruluyordum. İnsanlara muhtaç değildim. O sebepten onlarla konuşmak zorunda değildim. En azında ben böyle düşünüyordum.
İşte, yıllarım insanlardan uzak, kitaplara yakın geçiyor. Zaman zaman yalnız olduğumu hissetmiyor değilim. Fakat bu yaşam tarzından başkası benim için doğru değil diye düşünüyorum. Ben insan ilişkilerini pek anlayamıyorum, insan ruhunu, onun içindeki kötülüğü göremiyorum sanırım. Görebilseydim karımın beni aldattığını bilebilirdim herhalde.
Bu düşüncelerde beni insanlardan uzaklaştırıyor. Kendimi korumaya alıyorum. Acaba her insan benim gibi mi düşünüyor? Yo! Öyle düşünseler, ortalık benim gibilerden geçilmezdi.
Niye diyorum kendime. Kendine haksızlık ediyorsun. Artık insanlık yavaş yavaş kendi kendine yalnızlığa mahkûm ediyor.
Hani nerede o eski komşuluk ilişkileri? Hani nerede sabahlara kadar süren dost sohbetleri? Zamanın nasıl geçtiğini bile bilemediğimiz rakı sofraları…
Hepsi azalıyor, git gide tükeniyor. Anlayacağınız sadece ben değilim böyle yaşayan. Kaçınılmaz son hepimizin kapısında.