Bazen harfler bile yanar, bilir misin? Kağıda düşen bir kelime, bir insanın kaderi olur da kimse bilmez. Sesini kaybetmiş bir çığlık gibi, geçmişin gölgesinde kaybolur gidersin.
Bir sabah uyanırsın, aynadaki yansıman sana ait değildir artık. Gözlerinin altında geçmişten kalma izler, içinde suskun bir savaş… Kimse bilmez, kimse görmez, çünkü herkes sadece konuşulanları duyar, sustuklarını değil.
Bir yolculuk başlar sonra. Gitmek istemediğin yollara düşersin. Birileri sana “sabret” der, “zaman her şeyi çözer” der ama bilmezler, zaman bazen bir cellattır. Düşlerini boğar, umutlarını lime lime eder.
Sana öğretilen adalet, aslında hiç var olmamıştır. Kendi ellerinle kurduğun hayaller, bir başkasının çıkarına dokunduğunda yerle bir edilir. “Güçlü ol” derler, ama kimse nasıl güçlü kalacağını öğretmez. Kimse, en büyük düşmanın bazen kendi kalbin olduğunu söylemez.
Ve sen, susarsın. Her şeyini alıp giden hayata, arkandan vurana, sevdiğin halde gidemediğine, gitmek zorunda kaldığın halde sevdiğine… Susarsın.
Ama unuttuğun bir şey vardır: İnsan, düştüğü yerden kalkmadıkça asla yürümeyi öğrenemez. Suskunluk, bazen en büyük çığlıktır. Ve sen, ne kadar yanarsan yan, bir harf bile olsa yazmaya devam etmelisin. Çünkü harfler de küllerinden doğar.
Ve sen, bu satırları okuyan kişi…
Sen de bir harfsin.
Yanık, eksik, tamamlanmamış…
Ama unutma, yanık bir harf bile, bir cümleyi değiştirebilir.