Bugün tam bir hafta oldu hastanedeyiz. Son iki gecedir yan odadan bir erkek sesi geliyor. Ay! Of! Yetti! nidalarının arasındaki kısa cümleler( Nerdesin?),( Görünsene gözüme!), ( Sesimi duyuyor musun?),( Çık karşıma cevap ver!) ve daha anlayamadığım cümleler. Belli ki birine çok öfkeli, soracak soruları var. Ziyaret saatlerinde geleni çok oluyor. Ama refakatçisi kapının önünde duruyor odaya kimseyi sokmuyor. Hasta kimseyi görmek istemiyormuş. Ben de; bazen hava almak için, bazen ihtiyaçlarımızı görevlilere iletmek için sık sık odadan çıkıyorum. Diğer refakatçilerle selamlaşıyoruz, ayaküstü konuşmalarımız oluyor. Burada sabahın erken saatinde verilen çayın dışında sıcak içecek bulmak mümkün değil. Bazı hastalar aylardır burada yattıkları için odalarına evden ısıtıcı getirmişler. İhtiyacı olanlara sıcak su veriyorlar. Görevliler de bunu görmezden geliyorlar. Bir bardak sıcak suyun hatırı burada tahmin edemeyeceğiniz kadar uzun yüksek.
Yan odadan gelen ses çok yorucu ve yıpratıcı. Antidepresan almasan, zaten tetikte uyunan uykuya dalmak mümkün değil. Yandaki hasta, her kimle görüşmek istiyorsa, onu çağırmak, gelmiyorsa yaka paça getirip yüzleştirerek ,hastayı rahatlatmak mümkün değil mi acaba diye düşünüyorum, hatta bir adım daha ileri giderek sordum. Refakatçi hanım hastanın ilk eşiymiş. Evde iki kuma daha varmış ama hasta o eşleri yanına sokmuyormuş. Beni zehirleyecekler diye korkuyormuş. Sanırım hasta psikolojisi ile ilgili paranoya. Konu ilgimi çekince, hanım da konuşmaya açık olunca biraz konuştuk. Ağır hasta olduğu için odasında cep telefonu ile kuran okunuyormuş. Bunu pek çok odada duymak mümkün. Zaten hastanenin bu konuda hizmeti var. Dilerseniz, hoca geliyor, tövbe ettiriyor, dua okuyor… Ama yandaki hasta, telefonu kapattırmış, gelen hocayı da kovmuş. Herkesin inancı aynı değil. Adam belki de gayrimüslim… Yok! Yok! Eşinin söylediğine göre bu adam namazında niyazında biriymiş. Orucunu aksatmaz, dilinden dua düşmezmiş normalde. Ateist, deist olup da ölümle yüzleşince Yüce Allah’ a sığınanları duydum da; böyle yolun sonuna gelince dinden çıkana ilk kez şahit oldum… Allah’ a sesleniyormuş meğer. Şimdiye kadar kafasında oluşan, cevabını bulamadığı soruları soracakmış? Öyle merak ediyorum ki ne soracağını. Aklımdan deli deli senaryolar geçiyor. Mesela adamın gözüne cep telefonunun farını tutsam, buna biraz da mistik müzik ve seslerle efekt eklesem (haşa!) adam beklediği yüce gücün geldiğini sansa ve eteğindeki taşları dökse, ne der? Ben aynı konumda olsam, ne derim, ne sorarım. Aslında dualarımız sırasında biz aklımızdan geçenleri Yüce Yaradan’ a sorarız. Sormasak da o zaten bilir, anlar. Ne var ki; cevap bizim beklediğimiz zamanda ve bildiğimiz şekilde gelmez. Sahip olduğumuz zeka da; gelen cevabı anlamaya , çözmeye yetmez. Bunu anlayıp çözmek için bilge olmak gerekir, tekamül etmiş olmak gerekir. Bu nedende dinde biat vardır. (YANİ ANLAMADAN KABUL ETME) Entelektüel insan, biat kültürünü asla benimsemez. O araştırma, sorma ve çözmekten yanadır. Biat kültürüyle yetişen insan da; işte bu yandaki adam gibi bir noktadan sonra biat etmeyi bırakabilir. Bence aklımız başımızda sağlığımız yerindeyken her konuyu sonuna kadar araştırmak, anlamak, aklımızın erdiği kadar çözmek gerekir. Biat eden insan savunmasızdır. İstismara açıktır. Doğular kadar yanlışlarla yönetilir, yönlendirilir.