Saatin tik takları kulaklarımı tırmalıyor,
Akrep kovaladıkça yelkovanı,
Sanki geçmişin izleri peşime düşüyor,
Zamanı geliyor her şeyi bırakıp gitmenin,
Ama nereye, hangi yöne,hangi bilinmeze doğru..
Trenin kara dumanı tütüyor uzaktan,
Siyah bulutlar gökyüzüne resimler çiziyor,
Oturduğum banktan doğruluyorum ağır ağır,
Ayaklarım sanki binlerce tonluk bir yük taşıyor,
Her adımda biraz daha batıyorum hüznün en dibine.
Herkesin yolcu edeni varken ben yalnızım,
Kendi gölgemden başka refakatçim yok,
Bunun acısını hangi kelime anlatır bilmiyorum,
Suskunluğun içinde boğuluyorum,
Ve avuçlarımda sımsıkı tuttuğum beyaz mendil,
Sanki içimdeki tüm duyguların son temsilcisi gibi…
Bırakıyorum rüzgarın kollarına,
O mendil süzülüp giderken boşlukta,
Beni de alıp götürsün istiyorum,
Ama sadece o gidiyor, ben kalıyorum,
Bankın soğuk demirleri, ruhumu da üşütüyor,
Bir vedanın eşiğinde, yalnızlığın ortasında,
Sessizce bekliyorum…
Gidenlerin ardından, iyi geleceklerin umuduyla…