İran sineması son yıllarda özellikle Pehlevi döneminden kalma usta yönetmenlerin etkisiyle dünyada sık sık adından söz ettiriyor.Abbas Kiyarüstemi,Majid Majidi,Asghar Farhadi,ve Jafar Panahi gibi yönetmenler İran sinemasına altın çağını yaşattılar.Dünya çapında önemli ödüller kazandılar.En son Cannes Film Festivali’inde deneyimli yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin Yakın Plan filmi dünyaca ünlü yönetmenlerden çok olumlu eleştiri aldı.Bu yönetmenler arasında Quentin Tarantino,Martin Scorsese,Werner Herzog,Jean-Luc Godard gibi yönetmenler de vardı.
Bu yazıda yakın bir zamanda izlediğim molla rejiminin gazabında payını alan ünlü yönetmen Abbas Kiyaüstemi’nin Yakın Plan (Close-Up) filminden söz etmek istiyorum. Bir filmin öyküsünden yönetmenin Freudcü yaklaşımla söylersek, bilinçaltını ve yaşamındaki hikâyenin izlerine rastlamak, onun sanat felsefesini kodlarını çözmek mümkün. Ancak, filme gelmeden önce İran sinemasının tarihsel hafızasına biraz bakmakta fayda var.
İran sineması 90’lardan sonra dünya sahnesinde görülmeye başlandı. Herkes molla rejimine geçildikten sonra genel olarak modern sanatların ve özellikle de sinemaya rejimin yaklaşımını merak ediyordu. Pehlevi dönemindeki batılılaşma başta sinema olmak üzere tüm sanat alanlarında kendini göstermişti. Hümeyni geldikten sonra durum değişti. Siyasal İslam’a göre sinema batının ‘’kötü’’ ahlakını taklid ediyordu.Hümeyni’in ünlü eseri ‘’Keşf’ül Esrar’’da da zaten sinema hakkında ‘’batının kültürünü taşıyan ‘’ bir önemli araç olarak bahsediliyordu.Hümeyni, bu önemli propaganda aracı yeni rejiminin tanıtımı ve yeni İran ulusunun inşası için kullanacaktı.İslami rejimin sinema yoluyla daha kolay anlatılabileceği düşüncesi oluşmuştu.
1981 yılında sinema Kültür ve İslami Rehberlik Bakanlığı’na bağlanıdı. Bakanlığın başına Muhammed Hatemi getirilir. (1982-1992) 1982’den itibaren sinema ile ilgili alınacak her türlü karar Kültür ve İslami Rehberlik Bakanlığı’na verildi.
ABBAS KİYARÜSTEMİ ve YAKIN PLAN FİLMİ
Abbas Kiyarüstemi, 1969 yılında kurulmuş olan Çocukların ve Genç Yetişkinlerin Entelektüel Gelişimi Enstitüsü’nün Sinema Bölümünün başkanlığını yapmış tecrübeli bir yönetmendir. Pehlevi döneminden başlayarak sistem eleştirisi yapmayı başaran bir yönetmen olarak Humeyni döneminde de aynı tavrını sürdürmüştür. Abbas Kiyarüstemi, din adamlarını da içeren farklı toplumsal sınıfların toplumla uyumsuzluklarını ve beceriksizliklerini açığa çıkaran, mollaların toplumu yavaşlattığı eleştirisinde bulunan Alternatif 1 ve Alternatif 2 (1979) filmlerinde; Mollaların topluma ayak uyduramadığını ve bu nedenle toplumsal yaşamı yavaşlattığını anlatır. O dönem için bu filmler hayli toplumsal ve cüretkârdır. Bu filmler yasaklanmış ve asla gösterim izni almamıştır.(Soytok S.2002)
Kiyarüstemi, 1940 yılında Tahran’da doğmuş ve 1960’ların sonlarında İran İşaret Dili Enstitüsü’nde çalışmaya başlamış. 1970’lerin ortasında, İran İşaret Dili Enstitüsü’nün reklam filmleri üreten bir kolu olan Kanal 4’ün yöneticisi olmuş ve burada ilk kez yönetmenlik deneyimlemiş.Kiyarüstemi, 1980’lerin ortasında İran’da yapılan özgürlükçü sinema hareketine dahil oldu ve bu hareketin en önemli yönetmenlerinden biri haline geldi.
Yakın Plan (Nema-ye Nazdik) filmi, Kiyarüstemi’nin İran içinde yaptığı ilk filmdir. Kiyarüstemi, daha sonra İran sinemasının dünya çapında tanınır hale gelmesinde önemli rol oynayan birçok başarılı film yaptı. Bu filmler arasında And Life Goes On… (Zendegî va Dîgar Hich), Through the Olive Trees (Zir-e Derakhtân-e Zeytûn), Taste of Cherry (Ta’m e Guilass), The Wind Will Carry Us (Bad Ma Ra Khahad Bord) ve Certified Copy (Copie Conforme) gibi filmler sayılabilir.
Yakın Plan filmi üzerinde konuşmayı ve övgüyü fazlasıyla hak eden bir film. Kiyarüstemi filmde deyim yerindeyse kurmacayı yeniden tarif ediyor. Mahkeme salonun dışındaki tüm sahneler kurmaca. Filmin hikâyesi bilindiği gibi gerçek. Aslında ne kadar film denilir bilinmez. Belgesel desek daha doğru olur.
Filmin konusuna gelirsek. Aslında film Hollywood tipi bir mahkeme filmi tadı veriyor.1990 İran depremi döneminde geçen filmde Kiyarüstemi, Hüseyin Sabzian adındaki adamın tutuklama haberini gazetede okuduktan sonra, konuyla ilgili yarı-belgesel tarzda bir film çekmeye karar verdi. Bunun üzerine, yargı organlarıyla temasa geçer, sanığı hapishanede ziyaret eder ve mahkeme sırasında çekim yapabilmek için izin alır.Olaylar da bundan sonra başlıyor.Kendi hayatından çıkıp başka birine benzemek isteyen bir adamın hikayesinde düşündüren diyaloglar karşısında büyülenmemek elde değil.Kendini ünlü yönetmen Mohsen Makhmalbaf olarak tanıtan sinema aşığı fakir adamın (Hüseyin Sabzian), yalanının ortaya çıkması sonucunda yargılanması sırasında Hüseyin Sabzian ile yargıç arasında geçen diyaloglardan yönetmenin entelektüel birikimini tahmin edebilirsiniz.Sabzian’ın kendinin neden Makhmalbaf olarak tanıttığına verdiği yanıtlar Platon diyaloglarında geçen konuşmaları hatırlatıyor.Her yanıt bir bilgenin ağzında çıkan sözler gibi adeta. Kiyarüstemi’nin “Peki şimdi kimin rolünü oynuyorsunuz?” sorusuna “Kendiminkini” diyerek verdiği yanıt aşkın bir özgüven örneğidir. Tolstoy’dan yaptığı alıntı ve sinemaya olan tutkusunu anlatırken yaptığı konuşmaya hayran kalıyorsunuz. Her sahneye yüklenen anlam film boyunca hikâyenin akışı içinde bir bütünlük içeriyor. Sabzian’ın hayatında yaşadığı boşluğu sembolize eden boş sprey kutusunun taksinin şoförü tarafından tekmelenmesiyle yuvarlanması akıllıca tasarlanmış bir sahne.
Mahkeme filmlerine hakikatin er ya da geç faş olacağı umudunu taşıdığım için ayrı bir önem veririm. Yakın Plan’da yargılanan sadece Sabzian’ın başka biri olmak için kurduğu oyun değil, mahkemede İran’da bireyin kimlik arayışı da yargılanıyor. Mahkeme salonunda izleyicinin de yargılamaya dâhil edilmesi bu düşüncemizi destekliyor.