Yaşıyorum. her bu sesi duyduğumda yaşadığımı fark ediyorum. yağan yağmur tek değildi ona benzeyen dostlarıyla durmadan vuruyordu toprağa ağaçlara ve insanlara. Sessizce ve sakince sarsıyordu sarsıyordu. Sanki bir şeyler fısıldıyordu bu ses. tenime değdiğinde hissediyordum hatırla diyen narasını. Her birimizin özünden geçmiş içimizi görmüş ve bu denli hızla durmadan yorulmadan bağırıyor, geçip gidiyordu. işlemişti cihanın en derinine sarmıştı her yanımızı. Bu telaşı bu vazgeçmeyişi, durmadan devam edişi görüyorum bize söylüyor. Gökyüzü bile diz çökmüşken güneş bile ışıklarının ardına saklanmışken insan kabuğuna niçin çekildi? menfilik mi? korku mu? Oysa ürktüğün narin ve ferah zerreler gerçeğini bilesin diye cesurca savaşır! yeknesak ve kudretli azametiyle. Hâl bu iken gerçeği varken bilmek niçin elemden yana olursun? varsın gelsin de! bileyim de! Ister süzgüne eyle ister bedbaht.. ben hatırlayacağım bu bilinmezliği. Bu masum ufuk çevrelesin alemi. Bırakın da yayılsın yine zerrelerimize bu güce kim muhalif olabilir! Söyleyin ey insanlar! dimağımın meşguliyeti bu Keskin haykırışın dediği bilinmezlikle doluyken nasıl sürdürebilirim yamacı bükük inancı soluk yaşamı? Dökülsün taşlarım hülasamı öğrenebileceksem. yürüyeyim dikenli yollarda ,nefessiz kalayım, delinsin ciğerim, varlığımı duyabileceksem. Ellerim kırılsın sezimleyebilecek şansım varsa. Gidelim en uzaklara yollarda yürüyeyim bulacaksam beni ,benliğimi…