Veneta tabağında kalan son parçayı da yutarken “Tanrım!” diye geçirdi içinden…
Gerisine yaslandıktan sonra hafifmeşrep, ölçüsüz bir tavırla bara girdiğinden beri üzerinden ayrılmayan gözleri kesti.
Aslanların bakışları hâlâ üzerindeydi.
Sanki yiyeceklermiş gibi…
İçlerinden biri oldukça dikkatini çekmişti. Anlaşılan kırkını devirmiş adamın iyi giyimi, kendinden emin duruşu ve Hollywood aktörlerini aratmayacak, köşeli yüz hatları Veneta’yı etkilemeyi başarmıştı. Dişi aslan, üreyeceği erkeği seçmişti, tam karşı masada oturan adama odaklandı… Gözlerini mümkün olduğunca adamın erkeksi vücudundan uzak tutuyordu. Mümkün olduğunca! Henüz tanışmadığı, saçları hafif kırlaşmış adam, bu özel ilginin farkında olduğunu belirten çapkın bir gülüş attı, yanağında beliren gamzesi Veneta’yı büyüledi…
Veneta’nın yanındaki garsonu fark etmesi birkaç saniyesini aldı. “Ben.. şarap istemedim.” diyecekti, ama oturduğu yerden kalkıp masasına doğru yaklaşan adamı görmesiyle buna gerek kalmadı. Garson kadehlere şarap doldururken kadının karşısına oturdu adam.
“Nereden bildiniz?” diye sordu Veneta.
“Aman Tanrım!” Bu adam sandığından daha büyüleyiciydi yakından.
“Neyi?” diye sordu adam.
“Terra Italia Barolo. En sevdiğim şaraptır!”
Adam gülümsedi. Yanağında oluşan gamze karşısındaki kadını bir kez daha büyüledi… Elindeki kadehi kaldırdı. “Hoş bir kadına!”
Kadehler tokuşurken parmaklar da tokuştu. Tenlerin birbirine olan teması adamı heyecanlandırmış mıydı bilinmez ama Veneta ayaklarının yerden kesildiğini hissetti. Daha önce bir erkeğin kendisini bu kadar kısa sürede çarptığını hatırlamıyordu. Bu adamda farklı bir şey vardı. Yakışıklılık, çekicilik, karizma…
Hayır, bunlar sıradan kelimelerdi!
Daha farklı bir şey…
Terra İtalia Barolo’yu boğazından zarifçe akıtırken doğru kelimeyi buldu Veneta. Tılsım… Dokunduğu ya da baktığı her şeyi etkisi altına alan tılsım… Bu özelliğin yalnızca babasında olduğunu düşünürdü. Ama şimdi, insanın içine işleyen capcanlı gözlere bakarken yanıldığını anlıyordu…
Barda çalan müzik eşliğinde erkeğinin ağır ve şefkatli tutumunu izledi. Büyüsüne kapıldığı yabancıya tüm benliğiyle teslim olmak istedi.
Bu istek o kadar güçlüydü ki, Veneta’ya kalsa hemen oracıkta onun kadını olabilirdi. Aradığı tek şey küçücük bir cesaretti. Ve kadehler boşalıp alkol damarlarına nüfuz ettiği anda aradığını buldu.
“Gel benimle!”
Elinden kavradığı adamı hızlı adımlarla barın arkasına doğru sürükledi. Nereye gittiklerini bilmiyorlardı… Buldukları en uygun yerde sevişeceklerdi muhtemelen. O yeri bulmaları da uzun sürmedi.
Şarap mahzeni…
Zaman kaybetmeden çılgınlar gibi öpüşmeye başladılar. Hızlanan kalp ritimleri ve derinliği olmayan nefes alışverişleri yıllanmış şarapların kokusuna karışıyordu. Kadının belini sıkıca sarmış olan güçlü eller kalçalarına indi. Kadın bu sert kavrayıştan vahşi bir haz duydu, bu harekete erkeğinin kaslı göğüslerini sıkarak karşılık verdi. Dudaklar birbirinden hızlıca ayrılıyor ve aynı hızla tekrar birleşiyordu. Kadın onu içinde istiyordu. Âşıkların yaptığı gibi değil, acımasızca becerilmek istiyordu…
Adam, kadını kalçalarından sıkıca tutup havaya kaldırırken dudaklarını Veneta’nın bembeyaz göğsünde gezdiriyordu. Barın gürültüsü olmasa herkes onları duyabilirdi.
“Becer beni!”
Adam kucağında inleyen kadınla ileri doğru dengesizce birkaç adım attı. Az kalsın düşeceklerdi. Kadını son anda bir şarap fıçısının üzerine bırakabildi. Kadının iç çamaşırını koparırcasına çekti aldı. Hatta kopardı…
Tekrar inledi Veneta.
“Hadi!”
Giderek haşinleşen adam hız kesmeden pantolonunu indirdi ve fıçının üzerine sırt üstü yatırdığı kadının içine girdi.
Birkaç saniye içinde inlemeler haykırışlara dönüştü…
*** dokuzuncu bölümün sonu