“Affedersiniz!” dedi Margaret, çenesine doğru yol alan gözyaşını silerken. “Görgüsüzlük yaptım. Sorunlarımla yeni tanıştığım birini üzmeye hakkım yoktu.”
“Dert etmeyin… İşimizin bir parçası da bu, insanları dinlemek.”
Margaret kendisine Steven’i hatırlatan parfümün kapağını kapattı. “Neyse, sizi daha fazla meşgul etmeyeyim. Bunu almak istiyorum. Fiyatı nedir?”
“Ücretsiz.”
Kadın, “Nasıl?” derken gök gürledi ve pencerelerden biri aniden açıldı. Ayağa kalkmaya yeltendiği sırada, “Lütfen kalsın, yağmuru ve rüzgârı çok severim.” dedi Veneta. Pencerenin açılmasıyla bir köpeğin birkaç dakika önce başlayan ve cansız gelen havlaması yükselivermişti. “Oturun, lütfen!”
Kadın kaldırdığı kıçını tekrar indirirken Veneta’da çantasından sigara ve çakmağını çıkardı, sehpaya bıraktı. Yakmayacaktı… Şimdi değil, yemeğin üstüne…
“Olur mu!” dedi talihsiz kadın, birazdan başına geleceklerden habersizce. Yüzünde kendisine acındığını kabullenemeyen bir ifade vardı.
“Ne kadar? Söyleyin.”
Hafif çakan şimşek gözlerde yandığı ve yağmur tam arkasındaki camı kamçılamaya başladığı sırada konuştu Veneta.
“Çok ciddiyim. Bedava! Yalnızca size özel değil. Firmamızın yeni prosedürü bu. Sizin yaşınızdaki tüm kadınlar için geçerli…” Sözlerinin sonunda diyaframından aniden yükselen tiz bir kahkaha çıktı.
Bu garip gülüşün ardından Margaret de zoraki tebessüm etti. Ama kafasının karıştığı her halinden belliydi. “Şaka mı bu?”
“Hayır Margaret, şaka değil! Ama…”
“Ama ne?”
“Para yerine müşterilerimizden başka bir şey alıyoruz.”
Margaret kahvesinden yudumlayacağı sırada vazgeçti ve tekrar bıraktı. Kahvesi soğumuştu. Sonra işaret parmağıyla gözündeki çapağı alarak inceledi, elini ovuşturduktan sonra koltuğun kenarına sürttü. Meraklı bakışlarla sordu.
“Ne?”
Veneta içinden, “Tanrım!” dedi. Bu orospu kesinlikle ölmeliydi ve onu daha fazla merakta bırakamazdı.
“Canını!” dedi, çocuksu bir ironiyle.
“Bu nasıl şaka böyle!” dedi kadın korkuyla. Belki de şaka olmasını umarak bu tepkiyi vermişti. Derken açık pencere aniden çarptı. İkisi birden o tarafa baktılar. Margaret başını tekrar çevirdiği anda boynunda bir şey hissetti.
Sinek ısırığı gibi…
Hiçbir mantık yürütmeden elini boynuna attı. Yaşamı boyunca sadece bir kez deneyimleyebileceği bir durumla karşılaştı. Boynundan kan fışkırıyordu. Kadının içine düştüğü şok dalgası, hissettiği acıyı bastırmıştı. Titreyen boynuna bastırırken aynı zamanda konuşmayı denedi ama ağzından yalnızca “Tanr…” çıkabildi. Bedeni kurbanlık bir dana gibi çırpınırken, Margaret koltukla birlikte geriye doğru devrildi. Ortalık on saniyede kan gölüne dönmüştü. Öyle ki, işini çita çevikliğinde halleden Veneta’nın üzerine de kan sıçramıştı…
Kadın halının üzerinde hırıltılarla ölürken, Veneta bacak bacak üstüne attı ve bir sigara yaktı. Şiddetli rüzgârın etkisiyle tekrar açılmış olan pencereden içeriye insanın ruhunu rahatlatan minik yağmur damlaları doluyordu. Onun gözünden atmosfer muhteşemdi.
Elinde tuttuğu neşteri oturduğu koltukta temizledikten sonra çantasına koydu.
Devirdiği koltukla yan yana yatan kurbanına baktı. Bir zamanlar adı Margaret olan kadının yüzünde böbrek taşı düşüren birininkine benzer bir ifade oluştu, boğazından son bir hırıltı çıktı ve kadın öldü. Veneta bakışlarını tavana dikerek içine derince çektiği sigara dumanından peş peşe halkalar oluşturdu, onların yükselişlerini izledi, hazzın doruklarındaydı…
***Altıncı bölümün sonu