Orient’e gidiyordum, yol ve zaman yalnızca teorik bir mesafeydi hatta birer bahaneydiler dümeni şefkatle geriye kırmam için. İnsanın onurundan haraç kesilebileceğinden bir haber, affetmek için kendimi gidiyordum. Sanki uzak diyarlarda doğruyu yanlıştan ayıran o ufuk çizgisi hiç var olmamış. Don Kişot en büyük düşmanıyla batıda savaştı ondan mütevellit yenik düştü gölgeden atları. Rövanşı aydınlık çağlara saklıyor belli ki, günü gelince hepimiz rüzgarla çarpışacağız.
Güneşi balçıkla sıvarken mistisizmi gümüş ile kaplıyorlar. Medeniyet altın dişlerini çıkarmaktan çekiniyor, elbet çıkaracak. O gün ortaya çıkacak Bizans’a yazdığım mektubum. ”Kente 15 gündür hiç yağmur yağmamış. Haliç’in surları bugün kapalı ancak kalbi açık. Yine de gitmek icap eder tutkunun ender hastalık olduğu topraklara çünkü bu sefer bilmek değil inanmak geliyor içimden. Kıtaların içine çektiği kıyılara yalınayak sürüklenmek dehşet verici bir manşet. Kalp gözü tözün özüdür, gemileri istikamete kalp götürür.”
Büyük bir dönüşümü beklemiyorum ilk dişlerimden bu yana, yakında kendi kendini kurtarmanın da modası kalmayacak alıp başını gitmenin de. Gizemli hayatlar yalnızca gündüz vakti ün kazanıyor. Gece ışıltılarıyla çıktım, melankolinin huzursuz uyakları peşimdeler, bazı acılar ne yazık ki dinmiyor. Ah şu Hermetik yolcular arka planda iyi bir melodi borçlu bana. Söz verdim, o yüzden gidiyorum yoksa öteki türlüsüne aristokrasi de izin vermezdi. Zaten demokrasi güvercinlere miras bırakılması gereken bir olgu.
Gitmiyor, kaçıyorum nostaljik bir tınıyla. Geride her zaman travma bırakılır, izlerimi kapatmam gerekiyor sağ duyuyla yalnızca. İnan bilmem kaçıncı hislerimi bir Hintli tarot bakıcısından yetmedi Çinli çay satıcısından dinlemek bana da garip geliyor. Bizansa yağmur yağdığı bir zamanı hatırlıyorum, baştan alıyorum serüvenimi belki iyi şans getirir. Attila İlhana kaybettiği l harfini veriyorum geriye dönerek. Bu sefer eksiklerimi eksilteceğim. Sil baştan yazılıyor şehrin kaderi Evrenin sırları ola ki Orient’te değil bu kentte.15 gündür kimse başkasının tapınağına girmiyor. Ruhu işgal etmek mümkün mü birkaç gayrimüslim dostun fatal öğretileri. Ben sadece kendi ruhumu kurtarmayı bilirdim o da endüstri devriyle eskidi gitti.
Şimdileri yaşamımla tuhaf bir ilişkideyiz aynı sosyal kurumlar gibi. Temel ihtiyaçlarım karşılanıyor ancak biliyorum ki içinde bambaşka bir şehir. Ne olursa olsun Orient’te gidiyorum direnmek faydasız. Yeni bir düş mevsimi çok yakında. Tren raylarının altında, Lidya’nın epey uzağında hatta tam zıttında. Dille takas edilebiliyor yalnızlık, ondan ona derken göğsümde milyonlarca his birikiyor. Hiçbiri bana ait değil fakat yasak olan da yasal Orient’te. Bir ileri iki geri patlatıyorum tangomu o an, eyvah ki o da buraya ait değil. Sessiz sedasız bir kaban seçiyorum, varmaya hiç olmadığı kadar yakınız. Cebine sıkıştırdığım yalnızlıklar var, biletlerin hepsi tek yön. Orient tam karşımda duruyor, ilk düşen kar tanesiyle yakalayacak bileklerimi. Yol bana öğretebileceklerinin hepsini öğretti fakat alın yazım ve kafa kağıdım bir türlü birleşemedi.
Duru Güngör