Sen örgü saçlı,
Ümmühan kız,
Nedir seni bekleyen, bilir misin?
Misafirdir güzelliğin,
Kıymetini bilesin.
Anan Zehra var ya,
Daha otuza ermedi yaşı.
Gel gelelim, on ikisinden bu yana
Gözü açılmamıştır dertten.
Bir bebeden kurtulunca bedeni,
Bir bebek daha eklenmiştir yeniden.
Şimdi bu siyah önlük, beyaz yaka
En çok iki yıl daha durur sırtında.
Çıkarıverirler, yırtıp söke söke,
“Koca kız oldun artık.” diye.
Kara şalvarın içinde buluverirsin kendini.
Oysa ki…
Kadın demek, dünya demek,
Kadın demek, ana demek.
Derler ya hep,
“Cennet onların ayakları altında.” diye,
Bu hangi cennetin cehennemi, bilinmez.
Ve siz hâlâ,
Bir gözünüzü kör, bir kulağınızı sağır edip,
Çileye “fedakârlık” diye göğüs gerersiniz.
Tarlalarda doğan bebeler,
Yine tarlalarda büyür ve ölür…
Debelene debelene.
Kula kulluk etmenin
Ne yeri ne zamanı…
Erkeğine taparsın,
Gelir biner tepene.
Biraz daha sinersen,
Kuma gelir üstüne.
Düzen bu değil,
Doğru bu değil!
Ne demek oluyor bu?
Erkeğin önünde değil,
Sev tabii, say ama,
Sen de say,
Sen de sevil.
Şunu bil: Sen yeryüzüne umut doğurdun.
Alnının akını terinle yoğurdun.
Tarlalar yeşerdi, bereketinle kavruldun.
Ne efendiye kul,
Ne zamana tutsaksın.
Kendi değerini bilip,
Uyan sen de artık!
Sana bahşedilen gücünle haykır artık!
Senin sevgin kadar, emeğin de kutsal.
Zincirlerini kır,
O güneşli yollara koş artık



