Annemin odaya girişiyle gözlerimi açıyorum. Kapıya doğru bakarken soba borusunun arkasından annemin yüzünü seçiyorum. Bu saatte uyandırmaya kıyamadığı gözlerinden okunuyor fakat kendi iyiliğim için kalkmam gerekiyor, ben de kalkıyorum. Yarı açık gözlerle banyoya gidiyorum. Yüzüme vurduğum suyla ayılmaya çalışıyorum. Anneme çaktırmadan sabunlanmayı es geçiyorum. Külotlu çorabımın üstüne bir çift çorap daha giymeyi ihmal etmiyorum ama. Eğer hasta olursam bütün emeklerim boşa gider. Mavi önlüğümün altından giydiğim kazak potluk yapmasın diye iyice düzeltiyorum. Yakamı da takıp üstündeki Tinky Winky resmini seviyorum. Koltuğun önüne oturup annemi bekliyorum. Yeni yakılmış soba nihayet odayı ısıtmaya başladı. Uyumamak için direnirken birdenbire ödevi yapıp yapmadığım aklıma takılıyor. Apar topar okul çantamı boşaltıyorum ve ödev defterimi buluyorum. Üzerindeki hiç de uykusu varmış gibi görünmeyen Barbie ile bakışıp yazılı sayfaları çeviriyorum. Matematik çalışma kitabı sayfa 57… Hayret, ödevimi yapmışım! Hiç aram olmadığı için Matematik ödevini hep yapmamışım gibi geliyor. Gerçi sokağa çıkıp arkadaşlarımla oynayabilmenin tek yolu ödevi tamamlamak. Ya daaa ödev yok diye yalan söylemek. Ben her seferinde birinciyi yani zor olanı seçiyorum. Annemin hep söylediği gibi kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir kız olabilmem için bu şart. Annem ilkokul mezunu fakat kafası işleyen muazzam bir kadındır. Niyet ettim, anamın kızı olup herkese ‘Aynı anası !’ dedirteceğim.
Annem giriyor odaya. Bir elinde içindeki tarağın yarısı görünen su dolu bir maşrapa, diğer elinde ise saçlar ortalığa dökülmesin diye omuzlarımıza ve sırtımıza serdiği örtü. Sedire oturuyor ve bizi sırayla dizlerinin arasına alıp maşrapada ıslattığı tarağı birbirine geçmiş saçlarımızdan geçirerek derleyip topluyor. Okula asla kirli veya dağınık saçla göndermez. Öğretmene saygısızlık sayar. Toplanan saçlarımızı bozmamak uğruna artık bir yere başımızı koyamayız. Her seferinde zor gelir çünkü yavaş yavaş ısınan odada o saatte bir tek uyumak hoş gelir. Bu görevi de başarıyla tamamlar kapıya doğru gideriz.
Ağzımızı burnumuzu iyice saran atkı bere takımını takıyoruz. Şişme montumuzu ve eldivenlerimizi kuşanıp kapıya ilerliyoruz. Annem kılığımızı son kez kontrol edip beslenme çantamızı ve suluğumuzu veriyor. Botlarımızı bağlarken üst kata çıkan merdivenlerin demirlerine vuruyor. Üst kattan gelen aceleci adım seslerine müteakip kapının açıldığını ve bizden daha tecrübeli ayakların hazırlandığını duyuyoruz. ‘ Allah’a ısmarladık!’ diyen sesten sonra merdiven başında görünen güleç yüze bakıyoruz. İster istemez gülümsüyoruz ve güler yüzlü ablamız aşağıya inerken güzel başladığımızı düşünüyorum. Hemen elimizi tutuyor, annemle vedalaşıp yola düşüyoruz. Okula gidene kadar sıkıca tutulan elimin keyfini çıkarıyorum.
Okul bahçesine girince kalabalıkta sıramı görmeye alışıyorum. İkinci sınıfların olduğu sırada durmalıyım yoksa sınıfımı bulamam. Neyse ki telaş etmem gerek kalmadan elimi tutan kişi tarafından sırama yerleştiriliyorum. Bundan sonrasında öğretmenime borçluyum. Komşu annemin kızına bakıyorum, el sallayıp kendi sırasına geçene kadar ablasıyla okula gelmiş kızların haklı keyfini sürüyorum.
Öğretmenimin gözlerinin içine bakıyorum ve sabırla bekliyorum. Ve ben seçiliyorum, evet evet müdür de izin veriyor. Şimdi gurur duyma sırası komşu annemin kızında. Çünkü kürsüye çıkıyorum. Beş altı basamaklı merdiveni tırmanıyorum. Çocuk yüreğim heyecandan yerinden çıkacak gibi. Müdür kürsüdeki mikrofonu bana verip beni öne çıkarıyor. Olanca gururumla öğretmenimin ‘Başla.’ demesini bekliyorum. Ve beklediğim sesi duyunca olanca gururumla mikrofona doğru bağırıyorum : ‘ TÜRKÜM!’ , ve bütün okul tekrar ediyor…
Yaaaa nasılda okul yıllarımıza döndürdü bu yazı beni ❤️
Kalemine sağlık İrem 🌺🌻