Pek sevgili Yunan mitolojisinden Kore hanımefendi, güzelliklerin Tanrıçasıdır. Yeryüzünde baharı getirmiş şekilde tatlı tatlı yürürken, yeraltının kutsal bekçisi Tanrı Hades ona aşık olur. Hades, yeraltına ait bir Tanrı olduğu için kardeşleri tarafından dışlanmış, ihanete uğramış ve bilinmez karanlık olan yeraltına itilmiştir. Karanlıkta kalan her ruh gibi, onun da gölgesi mitlerde ve anlatılarda sıkça geçer. Jung’un gölge arketipi gibidir, kimse onunla karşılaşmak istemez. Perdeleri çeker, yüzünü çeviririz. Bizi korkutan karanlık mı, yoksa onun verdiği bilinmezlik mi, sorusu.
Hades, Kore’ye gidip aşkını ilan edemez, belki de konuşsa reddedilmekten korkar. Şansını normal yollardan denemek yerine, karanlığın ona verdiği vahşilikle Kore’yi yeraltına kaçırır. Kore’nin annesi Demeter, kızını bulmak için dünyayı altüst eder. Kore ise yeraltında kalakalır çünkü yeraltı dünyasına sadece Tanrı Hades ve Tanrıların habercisi Hermes’in izniyle girip çıkabilirsiniz. Hades, Kore’ye dev bir sofra kurar, belki de toplumsal olarak sevdiğimiz insanları besleme içgüdüsüne gönderme yapar bu sofra. Kore tek bir taneye bile dokunmaz çünkü yeraltına girdiyseniz, artık yeryüzüne çıkış biletini kaybetmişsiniz demektir. Kore, Tanrıça olarak bu bilgiye sahiptir.
Sofranın bir ucunda yeraltının hükümdarı Hades, diğer ucunda ise bütün saflığıyla Kore oturur. Demeter bu sırada taş üstüne taş koymaz ve Dünya’ya kışı getirir çünkü bereket Tanrıçasının biricik kızı kayıptır. Hades’le Kore’nin ne konuştuğunu bilemeyiz ama sonunda Kore, Hades’e aşık olur. Celladına aşık olan travmatik bir aşk mıdır yoksa bütün saflığıyla yer altına inen bu güzel Tanrıça’nın kendi kararı mıdır?
Sevgili baharların güzel Tanrıçası üç nar yemiştir. Bu narlar artık yeryüzünde de kışın açacak; numerolojiye göre üç sayısı tamamlanmayı, kabullenmeyi ve kadim sırlara vakıf sembolleri bize öğretecektir. Ve kışın varlığıyla sofralarımızda kıpkırmızı beliren narlar aslında içimizde karanlığı kabullenme ve yoklukta bile bereketi hatırlama umudu olacaktır. Böylece sevgili saf, masum Kore’miz metamorfoz geçirir ve Persephone’ye dönüşür. O, yeraltının kutsal Tanrıçasıdır; Hades’le birlikte ruhlara yol gösterecek ve hüküm sürecektir. Demeter ise kızının yeraltında kalma kararına saygı göstermez. Annelerin evlatlarının kararlarına saygı duymama durumuna göz kırpar bu olay.
Tanrılar yarattıklarını sever. Sevmediğiniz şeyleri umursamaz veya cezalandırmazsınız. Hatta sizin gerçekliğinizde yer almasını istemezsiniz. İşte böyle olunca Tanrılar, Demeter’in isteğini kabul eder ve sonunda uzun kurak kışlar biter ve yeryüzüne yeniden bahar gelir çünkü kızı annesine geri dönmüştür. Persephone geçirdiği dönüşümden memnundur çünkü artık saf değildir, Tanrıların kutsal sırlarına vakıftır. Bu yüzden yeryüzüne yeni bir adla çıkar. Güçlü dönüşüm enerjileri, taşıdığımız isimleri bile değiştirmeye muktedirdir. Belki de bu yüzden çift isim taşıyanlar, çift karaktere sahip olduğu yanılgısına kapılır.
Dünyaya altı ay bahar ve yaz hediye eden Tanrıça Demeter, kızını yeraltına, aşığının yanına gidince tekrar elini ayağını topraktan çeker. Çiftçiler bu döngüleri hasat dönemleri olarak ayırmıştır. Dolunayı, havayı ve mevsimleri takip ederek Tanrıları kızdırmadan döngüleri kutlarlar. Döngülerimiz de hayatta böyledir. Sevgili Jung, mitlerin gerçek olmadığını söylemez ama onların bizlere ders almamız için yazıldığını iddia eder.Ben de ne zaman metroya insem, Persephone’nin bu dönüşümünü, yeraltını ve toprağın altını düşünürüm. İş hayatına adım attığım zaman, düzenli metro kullanan birine dönüştüm. Bu benim Kore olarak ilk yeraltına kaçırılış hikayemdi. Aramızdaki fark, beni Hades değil, modern çağın dayattığı karanlık canavar çağırmıştı. Pandemide sağlık çalışanı olarak başlamam da yeraltında bana kurulan soframdı. Ağzımın suları akıyordu çünkü ben Tanrıça değildim, bu dünyanın bana sunduğu güce açtım. Üniversite bitince iş hayatına başlayan her genç, modern canavarın ona sunacağı tüm etiketlere açtır. Çünkü artık saflık dönemi bitmiş, hayatta kendimizi ispatlamamızı bekleyen bir sistem var. Biz ayağı çıkarıp, kimliğimizi, kim olduğumuzu cesaretle göğüslemedikçe yeraltının karanlığı, kötü sırları bizi içine çeker.
Yeraltında modern hayatın sunduğu adın internet verdiği, dış dünyaya açılan ağa sahip olmadığım için camlardan yansımamla yüzleşmek zorunda kaldım. Yaklaşık kırk dakika süren, dış dünyadan kopuşlar aslında gölgelerime açılan, kendimle yüzleşmelere açılan kapıydı. Sofradan tek lokma yemeden, Kore ile aynı çaresizlikte kurtarılmayı bekliyordum. Modern dünyada herkesin, bilmediği konularda bile fikri olur. Mesleğim hakkında konuşmadıkça ben de bu fikirler altında ezilmeye başladım. Alanıyla ilgisi olmayan insanlar, alanıma dokunmaya çalışıyordu. Demeter’in kötü karanlığı ve Tanrıları tehdit etmesine benziyordu. Kore nasıl Hades’e aşık oldu bilinmez ama ben de kendi karanlığımda soframdan üç nar tanesi yedim. Tıpkı gökten düşen üç elma gibiydi. İlki kim olduğumu bilmekti, ikincisi nerede duracağımı, üçüncüsü de nerede ilerleyeceğimi belirliyordu.
Ve sonunda metrodan çıkan kişiyle, metroya giren kişi aynı insanlar değildi. Artık her metro yolculuğum Persephone’nin mitik yolculuğuna dönüşmüştü. Metroya inerken gelen kış, her çıkışında baharı getiriyordu. Ve işin ilginç yanı bunu yaşayan sadece ben değildim. Her inişimde bir daha yüzünü asla görmeyeceğim insanların suratında, modern ağlardan uzakta dalıp giden gözler görüyordum. Belki yansımalarıyla yüzleşecek cesaretleri bile yoktu ama yine de karanlıkta kapana kısılmışlardı. Ve Demeter onların onu bulmalarını bekliyordu. Metronun çıkışlarında ise gölgelerine tutunan o ince ipe dokunmuşlardı. Artık ya o ipe dolanacaklar ya da çözeceklerdi. Ya döngüyü kır, ya da içinde kal!
3.5