Bir kahve fincanın dibindeki telve gibi yüreğime oturmuştun,
Bir türlü ilham veremeyen dağlar gibi pusluydu heryer.
Ne deniz maviydi,
Ne toprak olması gereken renginde!
Yanmış kibrit çöplerini de kutusuna koymak neyin nesiydi ?
Sazımda güftesini bilmediğim bir beste,
Gözümde iki damla yaş,
Kapım hep aralık,
Sen ha geldi ha gelecek …
Baş belası bir umut paçalarıma yapışmış.
Martı kanadını denize düşürmüş.
Ne bir olta atmış,
Ne bir balık tutmuştum.
Takvim yaprağını yırtmamış,
Saati ileri bile almamıştım.
Gittiğin günde kalmıştı,
Takvimin yaprağı da, saatin ibresi de…
Belki de bu yüzden ilk gün ki gibi tazeydi yaralarım.