Farkındalıkla yürürken önemli olan tek şey yürümektir. Hiçbir şeyin seni itmesine izin vermeden, ağırlığınca yürümek…
Eklemlerimi hissediyorum.
Ayak tabanlarımı ve parmak uçlarımı…
Bugün fazla yürümediğini mi düşünüyorsun?
Gün içinde bi yerlere yetişmek telaşı ile koşuşturup duruyor, sağlıklı yaşam yürüyüşleri yapamıyor musun?
Yürüyorum. Kemiklerim çatırdıyor.
Biliyorum, durursam altında kalacağım düşüncelerimin.
Durursam, üzerime devrilecek binalar…
Vah yavrum!
Sağanak, dolu, fırtına… Cılız ve titrek gelen iniltiler de kesildi.
Küçük bir ateşin başında iliklerimize kadar üşüyoruz. Emir gelir gelmez başladık kazıya.
Moloz yığınına açtığımız karanlık tünelde telaşla ilerlerken tiz bir ses işittik. Çok geçmeden, kırılmış beton blokların arasında sıkışıp kalmış beşiğe ulaştık. İçinde kolunu bacağını oynatıyordu dünyadan habersiz.
Vah talihsizim!
Daha adını bile söyleyemeyen ufacık bir beden.
Süt saati çoktan geçmiş, toza bulanmış parmaklarını ve yumruğunu sonuna kadar açık ağzına sokuyor.
Biri diğerine söylüyor. “Çok çocuk varmış böyle, bir tane de ben alayım diyorum, üç çocuğum var, ona da bakarız.”
Dış kapıya doğru koşarlarken bina yıkılmış. Anne ve baba diğer çocuklarının üzerindeydi bugünkü kazıda cesetlerini çıkardığımızda.
Durmaksızın yürüyorum…
Kaç tomurcuk açmadan soldu, kimbilir?
Yaşlı bir adam gördüm, sırtında yem çuvalı.
Yağmacı sandım önce.
“Torunum” dedi.
SON