İnsan, bazen en çok konuşması gereken yerde susar. Ve bazen en büyük ihaneti, sessizliğine sığdırır.
Bir sabah, aynı pencere açıldı yine. Aynı şehir, aynı gökyüzü, aynı sıradanlık.
Ama o gün içerdeki sessizlik biraz daha derindi. İçeride biri vardı. Bekleyen ama beklemeyen. Özleyen ama söylemeyen. Sevmiş ama saklamış. Çünkü bazı aşklar söylenemez, sadece yaşanır. Yaşanır ama tamamlanamaz.
Ne bir isim vardı ortada, ne bir hikâye. Sadece yaşanmışlık ve vicdan arasında kalmış bir gerçek. Kime ne anlatabilirdin ki?
“Sevdim ama söyleyemedim” mi ?
Yoksa “Ben ondan vazgeçmedim, sadece geri durdum” mu ? Hiçbiri tam anlatmazdı içindeki fırtınayı.
Bazen bir bakış, bir ömür susmayı öğretir. Ve bazen insan, en çok sustuklarıyla yorulur. Sır gibi sevdiğin biri varsa, acının bile sesi yoktur. Çünkü bazı sevdalar, başkasına anlatılmaya utanılır.
Birlikte gidilen yollar değil, ayrı kalmak öğretiyor gerçeği. İnsan, en çok kavuşamadığını büyütür içinde. Ve ne kadar büyürse, o kadar susar. Çünkü kelimeler yetersiz kalır bazı duygulara. Çünkü herkesin taşıyabileceği bir aşk değildir bazıları.
Sonunda ne o geldi, ne de bekleyen gitti. Ama bir şey eksildi o günden sonra. Belki umut, belki cesaret. Belki de sadece o anın içinde saklı kalan bir ömür.
Ve işte en ağır yük:
Yaşanabilecekken, yaşanamamış bir aşk…