Nefes almanın sıradanlığını bozar nefessiz kalışın.
Göğe yükselirken ruhun nasıl da çaresiz her şey.
Ellerimle teslim ederken seni ebedi yolculuğa,
Giden geminin ardından bakmak kudreti bile yok içimde.
Bu dünyada sensiz kalmak; akıl almaz, delirtircesine.
Vücudumun her noktasına saplanan bıçaktan daha derin acıtır tenimi.
Yokluğun, yaralarımın çürümesi gibi
Tarif edilmez yakıyor içimi.
Sensiz yoluma devam etmenin düşüncesi,
Kor ediyor içimde kalan hayata dair canlı her şeyi.
Bir sonbahar gecesi, yalnız bıraktın bu dünyadaki herbir güzelliği.
Çiçekler artık hiç açmayacaksa,
Baharda dallar yeşermeyecekse bir daha,
Güneş dönmeyecekse yüzünü,
Etrafında seferber olan dünyasına,
Her şeyi, hak etti hepsi.
Seni, bu dünyadan yaradan mahrum etti.
Özleminin acısını bile kabullenmişken,
Seninle karşılaştığım her saniye için ömürler verirken,
Yokluğun dostumken yüreğimde,
Dünyada var olman bile yüreğimi şenlendirirken,
Şimdi nasıl dayanır bu koca dünyam sensizliğin karanlığına.
Neden zamansız gittin?
Bıraktın beni bir başıma, ruhumu tarumar ettin.
Nasıl unuturum şimdi?
Zihnime kazınan kokunun tesirini,
İlmik ilmik yüreğime işlediğim gözlerinin rengini.
Ve nasıl kabullenirim?
Ölümünün gerçeğini, kalan ömrümün cehenneminde.
Sen, inanmadığım her şeyin özündeyken.
Bundan sonra çevirebilir miyim tekrar yüzümü Tanrı’nın merhametine.
Yüreğim böyle mağrur, başıboş, mecnun olmuşken.
Yürüdüğüm ayaklarım sersefil basıyor toprağın boşluğuna.
Işığımın feri parlamayacak bir daha, biliyorum asla.
Sevda sözlerimin boynu bükük doğrulmayacak bir daha.
Yeşermeyecek artık hayata dair umut dallarım, her günün sabahında.
Anlıyor musun beni sevgilim,
Nefessiz kaldım, sen beyaz kefende solgun yatarken.
Aklımı kaybediyorum, tabutuna sinmiş toprağın kokusu beynimi kemirirken.