Aşk her zaman yüksek sesle yaşanmaz. Bazen bir bakışta, bir mektubun satır aralarında, birlikte geçirilen sessiz bir akşamda saklıdır. Bülent ve Rahşan Ecevit’in hayatı, aşkın sade ama derin bir anlatımıdır. Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli yerleri olmasına rağmen, onların hikayesi en çok sevgiyle örülmüş sessiz bir yaşamla anımsanır. Bu deneme, o sessizliğin içindeki derinliği anlamaya, aşkın nasıl bir hayat boyu sürdüğünü görmeye ve bir ömürlük sevdanın izini sürmeye çalışacak.
1925 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Bülent Ecevit, eğitim hayatına Ankara’da başladı. Babası Prof. Dr. Fahri Ecevit bir akademisyen, annesi Fatma Nazlı ise ilk kadın ressamlarımızdan biriydi. Bu entelektüel ortamda büyüyen Ecevit, henüz genç yaşta edebiyat ve sanatla iç içe bir dünya kurdu kendine. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki eğitiminden sonra Amerika ve İngiltere’de gazetecilik eğitimi aldı. Ecevit’in kalemi, ilk gençlik yıllarında bile politikadan önce şiiri, edebiyatı ve düşünceyi arıyordu. İçindeki sanatçı, hayatının her döneminde onunla birlikte yürüdü. Onun siyaset sahnesinde gösterdiği zarafet, kuşkusuz ki şair ruhundan besleniyordu.
Zaman 1940’lı yıllar. Yer İstanbul’un köklü eğitim kurumlarından biri olan Robert Koleji. Birbirlerinden habersiz aynı koridorlarda yürüyen iki genç. Bülent ve Rahşan. O dönemlerde aşk bugünkü gibi hızla yaşanmazdı. Her şey daha ağır, daha içten ve daha anlamlıydı. Bülent Ecevit, edebiyatla, siyasetle ve şiirle iç içe bir gençti. Sessizdi ama düşündüğünü derin yaşayan bir ruha sahipti. Rahşan ise kendine güvenen, sade ama kararlı bir genç kız. Her ikisi de Türkiye’nin geleceği için hayal kuruyordu ama farkında değillerdi ki kendi geleceklerini birlikte inşa edecekler.
Aşkları sessizce büyüdü. Göz önünde yaşanmadı. Gösterişli değil ama sağlam bir bağla örüldü. Zamanla duygular derinleşti. Beraber geçirdikleri anlar, karşılıklı anlayışla ve saygıyla örüldü. O dönemlerde mektuplar aşkın taşıyıcısıydı. Ecevit’in Rahşan’a yazdığı mektuplarda ve şiirlerde bu aşkın en duru hali gizliydi. Bu yazılarda ne büyük laflar ne de coşkulu vaatler vardı. Sadece sade, içten ve tutkulu cümleler yer aldı.
Gözlerin aklımda, sesi yüreğimde kalan bir akşam gibi.
Yokluğunda bile yanımda yürüyorsun bazen,
Sadece adını fısıldıyor kalbim,
Ama o yetiyor bana.
Bu satırlar onun duygularının içtenliğini anlatan yüzlerce örnekten sadece biriydi. Rahşan’a olan sevgisi, zamanla bir insanın sadece aşık olduğu kişiye değil, hayat arkadaşı, düşünce ortağı, yoldaşına dönüşmesiydi.
1946 yılında evlendiler. Hayatlarının büyük bir kısmını birlikte geçirdiler. Bülent Ecevit siyasete adım attığında karısı hep yanındaydı. Fakat asla sahnede olmaya çalışmadı. Arkasında ama onu yönlendirecek kadar güçlüydü. Bu geleneksel eş rolünün çok ötesinde bir birliktelikti. Ecevit’in kararlarında, tutumlarında, bakış açısında Rahşan’ın izi vardı. Ancak bu etki gösterişli değildi, samimi ve içtendi.
Bülent Ecevit’in siyasi hayatı inişli çıkışlı bir yoldan geçti. Başbakanlık görevini birkaç kez üstlendi, ağır eleştiriler aldı, övüldü, dışlandı ama her zaman ilkesel duruşundan ödün vermedi. Bu süreçte karısı onun en büyük destekçisiydi. Sevgileri sadece duygusal değil, zihinsel bir ortaklık üzerine kuruluydu. Birçok siyasi liderin özel hayatı, mesleklerinin gölgesinde kalır. Ama Ecevit çiftinde bu durum farklıydı. Aşkları, siyasi hayatlarını da şekillendirdi. Dürüstlükleri, gösterişsiz yaşamları ve birbirlerine duydukları sevgi, halkta büyük bir güven duygusu yarattı. “Karaoğlan” lakabıyla halkın gönlünde taht kuran Bülent Ecevit’in arkasındaki sessiz güç, Rahşan’ın sevgisi ve dirayetiydi. 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı onun liderliğinin en önemli simgelerinden biri oldu. Ancak bu zorlu yıllarda bile Rahşan Ecevit onun gölgesinde kalmadı. Siyasetin arka planında ama her zaman merkezinde yer aldı. Özellikle 1980 darbesi sonrası kurulan Demokratik Sol Partisinin (DSP) şekillenmesinde Rahşan’ın emeği büyüktü. Onun Organizasyon yeteneği, parti içinde istikrarın korunmasında etkili oldu.
İkili hiçbir zaman çocuk sahibi olmadı ama birbirlerine duydukları bağlılık, hayata duydukları sorumlulukla birleşince ortaya çocuklardan daha büyük bir miras çıktı. İnançla sürdürülmüş bir ömür…
Siyasetin yapısına rağmen aralarındaki sevgi hiç azalmadı. Ecevit, hayatının sonuna kadar Rahşan’ı hem siyasi hem kişisel dünyasının merkezinde tuttu. Ona yazdığı mektuplar ve şiirler sadece bireysel bir aşkın değil bir ömrün birlikte yazılmasının da belgesidir. Onun dizelerinde, kelimelerin arkasında sükunet, güven ve içtenlik vardır. Siyasetin en fırtınalı günlerinde bile Rahşan’a dönüp yazdığı satırlar, yaşadıkları derin ruhsal birlikteliği gözler önüne serer. Öyle ki “Işığa Çağrı” adlı şiir kitabında yer alan birçok şiir, doğrudan Rahşan Hanım’a ithaf edilmiştir. İşte o dizeler.
Sen vardın her zaman içimde,
Gökyüzüne uzanan bir dal gibi,
Fırtına esse de yaprak düşse de
Senin dedin yankılandı içimde.
Onun yazdığı şiirler sadece bir eşe yazılmış aşk satırları değil, bir yaşam biçiminin, ifadesiydi. Onlarca yıl süren bir aşkın, değişmeyen duygularının kaydıydı dizeleri.
Seninle olmak, bir çiçeğin güneşine bakışı gibi
Ne zorlama ne istek, sadece ihtiyaç…
Seninle susmak bile güzeldi
Çünkü susarken de duyuyordum seni.
Bu şiirler yaşanmış bir aşkın sessiz tanıklarıdır. Rahşan Ecevit’in bir röportajda söylediği gibi “O bana yüksek sesle sevdiğini söylemedi ama her bakışında ben bunu hissettim.”
2006 yılında Bülent Ecevit’in vefatıyla aşklarının ilk kısmı sona erdi. Rahşan, onun ardından dimdik durmaya çalıştı. Eşi olmadan yaşamak, onun için zordu ama onu anlayan ve seven bir halk vardı. Sessizliğini korudu, gösterişli törenlerden uza durdu ama Bülent’in mirasını olan aşkını kalan ömründe onurla taşıdı.
2020 yılında Rahşan Ecevit de hayata veda etti. Ankara’daki Devlet Mezarlığı’na eşinin yanına defnedildi. Yan yana uyuyorlar şimdi. Yaşamları boyunca ayrı kalmadıkları gibi ölümleriyle de birlikte oldular.
Bülent ve Rahşan Ecevit’in hikayesi, yalnızca bir evlilik değil, bir ideali, bir dostluğu, bir yoldaşlığı anlatır. Bu aşk sadece iki insanın değil bir dönemin bir kuşağın da aşk anlayışını temsil eder. Gösterişsiz, derin, sadık ve bir ömürlük…
Onların hikayesi, bugünün hızlı tükenen ilişkilerine karşı duruyor adeta. Aşkın güvenmek, dinlenmek, birlikte susabilmek ve birlikte düşünmek olduğunu hatırlatıyor.
Ecevitler, Türk siyasi tarihine sadece fikirleriyle değil, sevgileriyle de iz bıraktılar. Onlarınki, aşkın en sade ama en etkili haliydi. Mektuplarla, göz göze bakışlarla, birlikte yazılan şiirlerle yaşanan bir sevgiydi. Ve bu yüzden unutulmadılar. Onlardan geriye kalan sadece politik başarılar ya da partiler değil. Geriye kalan yaşanmış ve yaşandıkça büyüyen bir aşk. Bize de onların hayatına bakıp sevgiyi anlamak ve kıymetini bilmek düşüyor. Çünkü gerçek aşk sadece yaşanmaz aynı zamanda iz bırakır. Tıpkı Bülent ve Rahşan’ın kalbimizde bıraktığı gibi…
Elele Büyüttük Sevgiyi
Birlikte öğrendik seninle
Avucumuzda yüreği çarpan
Kuşa sevgiyi
Elele duyduk kumsalda denizin
Milyon yılda yonttuğu
Taşa sevgiyi
Tırtılları tanıdık seninle baharda
Tırtılken daha sevmeyi öğrendik
Sevgiden üreyen kelebeği
Toprağı evimiz gibi sevdik seninle
Birlikte sevdik kuru toprakta
Ev küren köstebeği
Köstebeğin toprağına taşına
Tırtılından kelebeğine kuşuna
Elele sevdik bu dünyayı
Acısıyla sevinciyle sevdik
Yazıyla kışıyla sevdik
Köy köy, ülke ülke
Gökler gibi sardı dünyayı
Yağmur gibi sızdı dünyaya
Dünya kadar oldu sevgimiz
Elele büyütüp elele derdik
Elele verip insana verdik
Verdikçe çoğalan sevgimizi
Rahşan’a…