Sevgili Semra Güney Eren’le ilk öykü kitabı Yoğun Bakış ve yaratıcılık üzerine sohbet ettik. Usta
öykücü Sait Faik Abasıyanık’tan ilhamla, ona yazmazsa ne olacağını sorduğumda yanıtı; “kendimle
buluşamamış, kendimden kopmuş gibi hissederim,” oldu. Semra için yazmak öykülerinin yanı sıra
şiirleri, şarkı sözlerini ve bestelerini içine alan sonsuz ve sınırsız edim. Yoğun Bakış ve yaratıcılığının
derinliği üzerine sohbetimiz yalnız edebiyata meraklı olanlar değil tüm sanatseverler için. Buyurun;
1. Yazma maceranız ne zaman başladı? Yazmak, yazarak yaratmak sizin için ne anlama geliyor?
Yazarak yaratmak benim için kâinatın ilerleyişine mola vermekle eşdeğer. Zihnimde, kalbimde
olan her şeyi kısa da olsa rafa koyuyorum, anı yaşamaya koyuluyorum, farklı bir kanal ve frekansa
geçiyorum, bu çok büyüleyici geliyor bana. Yazının gücüyle ilkokul yıllarımda tanıştım, şiir de
yazardım, günlük de tutardım. Bir gün babama bir hayal kırıklığımı anlattığım bir mektup yazdım. O
mektubun insanlarla aramda kurduğu bağ, yazıyla ilgili köklü izlenimler yarattı bende.
Belki günlük akışta tek kelime etmeyeceğim insanlara duygularımı açmak, onların bundan
etkilendiğine şahitlik edebilmek yazının kurduğu köprü marifetiyle oldu. Hani hep diyoruz ya
aramızdaki o görünmez bağlar, bizi bize bağlayan o ipler, o mektup, o bağdı işte benim için. Sonra
babamın misafirlerimiz her geldiğinde, "Kızım, hadi getir mektubunu," derken oluşan o bıyık altından
gülümsemesi, o gurur. Belki yazı sayesinde hayatımın ilk aferinlerini almak, omzuma dokunan nadir
güzelliklerdi.
2. Şiir, günlük, mektup derken öyküye nasıl bulaştınız peki? Nasıl yazıyorsunuz öykülerinizi?
Öykü, derdimi anlatmamın en kestirme en etkili yolu gibi geliyor bana. Öykü yazarken duygularım
canlanıyor, karakter ile dert ettiğim meselenin örtüştüğü bir örgü yaratabilmek sanki sihir yapmak
gibi. Bazen bir an yakalarsınız, içinize işler ama o anı anlattığınızda kel bir duygu oluşur çünkü mesele
fotoğraf değildir, o fotoğrafa bizi ulaştıran yan yollardır. İşte öykü bana o yan yollarda neler olduğunu
söylüyor. Mesela Düşük adlı öykümde Gül'ün sahte arkadaşlarını anlatmak Gül'ü anlamanızı sağlıyor.
Bu duygu eşelenmelerine bayılıyorum, geçenlerde bir cümle yazdım "Beni göremiyorsanız görünmez
yapmışsınızdır," diye. Mesela bu bir yan yol. Şimdi bu görünmez hale gelen insanın ruhunu işlemem,
çalışmam, anlatabilmem lazım. Öykü benim için bir halden başka bir hale geçişin alt yazısı gibi.
3. Neden yazdığınızı merak ediyorum? Yazmazsanız hayatınızda ne eksilir?
Yazmadığımda yüzeyde kalmış gibi hissederim, kendimle buluşamamış, kendimden kopmuş gibi.
Bazen bir cümle, bazen sözcük bazen de bir söz grubu yazıp o somutlaşmış duygu haliyle bakışırım,
sesli tekrarlar, tekrarladıkça anlamından kopuşuna şaşırırım. Bunu yaptığımda bile yazmış sayarım
kendimi. Çünkü bu örtük ruh haliyle mutlaka bir şey çıkar, metinde bir sıçrayış olur, çerçevesi oluşur,
içi dolar zamanla. Bu benim yazı pratiğim. Neden yazdığıma gelince, burada bir nedensellik yok
aslında. Hayatın içinde zaten sürekli bir mekanik bağ kurma çabasındayız. Edebiyat daha mahrem
olmalı diye düşünüyorum. Yazma eylemini bir nedene büründürmek zorunda değiliz.
4. Yoğun Bakış ilk öykü kitabınız? Kitaptaki öykülerin nasıl doğduğundan bahsedebilir misiniz?
Kitaptaki öykülerimin her biri başka bir yaşamın ya da tadın bende bıraktığı öz ve izlerden
doğdu. Öykülerimin kurgusal bir zeminde şaşırtıcılığındansa hayatla kesişebilen örgüleri olmasını
yeğlerim. Yoğun Bakış, izlediğim, hissettiğim, gördüğüm hayatların içimde biriktirdikleri. Benim kabul
edemediklerim, söyleyemediklerim belki de. İtirazlarımı bağırmadan, çağırmadan söyleyebilmeyi çok
kıymetli buluyorum, öykünün çizdiği hüzünlü resmi yeterli görüyorum.
5. Şiirlerinin yanı sıra söz yazarlığı ve bestecilik de yapıyorsunuz. Şarkılarınız nasıl doğuyor peki?
Şarkılar, bir duyguyla baş edemediğimde çıkıyor hatta taşıyor diyebilirim. Genelde söz ve beste
birlikte geliyor. Şarkımın da mutlaka küçük bir öyküsü oluyor kafamda. Şarkılarım için, kişileri, acıları,
mekânı olan notalı küçük öyküler diyebiliriz.
İnsanlarla ilişkilerimde kırılmalarım, tam anlatacakken vazgeçmelerim, herkese küçük gelip benim
tam odağımda olanlar, kızgınlıklarım, toplumsal sorunların bünyemde bariz bir biçimde yarattığı
basınç, şarkıların eksenine oturuyor, kalemimin bir zaman şiire bulaşması da şarkı sözlerinin
oluşmasına büyük katkı. Doğanın devrimciliği de bana müthiş ilham oluyor, Kupkuru bir dalın
gözümün önünde yeşermesi kendiliğinden bir şarkı gibi.
6. Öykü yazmayı mı şarkı yapmayı mı tercih edersiniz? Neden?
Benim için ikisi de iç içe aslında. Şarkının melodisi ruhumda gezinmeye başladığında içimde
olanlara şaşırmayı çok seviyorum. Çok gergin oluyorum, o anda kimse bana ilişmesin istiyorum.
Sonrasında ortaya çıkan eser bana büyük sürpriz oluyor. O şarkıyla ne kadar ve nasıl gezdiğimi merak
ediyorum. Bir çeşit hayret süreci yaşıyorum. Evet, tam bir hayret. Tatsız bir dönemimdeydim,
insanların kendini biricik görüşüne içerlemiştim, şöyle bir dize yazdım boş boş bakarken; "Bana üstten
üstten bakma. Ah insanım, kusurlarını kapatma. Senin de var!" Mesela bu benim duygumu söyleme
ve rahatlama biçimim, kimseye bir şey anlatmak zorunda değiliz, ama duygumuzu yaratımın yakıtı
olarak kullanabiliriz. Sanat bunun için var bence.
7. Kitaba geri dönersek, sizi en çok etkileyen öykünüz ya da öykülerinüz hangileri?
Yoğun Bakış yayınlanalı bir yıl oldu. Benim için her zaman özel bir yerde. (Kitaba adını veren
öykünün kahraman)ı Ahmet'in dirençsiz direncini çok seviyorum. Okurlardan öyküye dair
duyduklarım da birbirimize dair ipuçları vermesi ve kopukluğumuzu anlatması açısından çok vurucu
oldu. Öte yandan Büyük Hayatlar adlı öykümün de toplumsal ikiyüzlülüğümüzü serip dökmesi
açısından farklı buluyorum. Aslında idealize ettiğimiz birçok şey o kadar naylon ki. Buna dokunmaya
çalışıyorum biraz da.
8. Yoğun Bakış farklı tarz öyküleri ve kimi anlatıları bir araya getiren bir kitap. Öykü anlayışınızın diğer
yazarlardan farklı olduğunu düşünüyor musunuz?
Herkes, birbirinden farklı, kendi dünyalarımızdan yazıyoruz. Bu aslımızda, özümüzde olan ama
perde arkasında kalmış bir şeyi perdeyi çekerek birden ortaya çıkarmak gibi. Herkesin perdesi ve o
perdeyi aralama şekli farklı. Güzel olan da bu. Bazen perdeyi tamamen aralamak, gerçeğe ışık tutmak,
bazen yarı aralık bırakma, bazen de incecik bir tül, tam göstermeden sezdirmek. Bunlar bizim farklı
öykü yazma ve anlatma yöntemlerimiz. Burada benim için en önemlisi, içten olmasını çok
önemsediğim edebiyatın zemininde kurmaya niyet ettiğim okurla dostluk ilişkisi.
Teşekkürler