Andrew Jolly’u Seni içime Gömdüm yapıtıyla tanıdım. Yazar yapıtında akılcı dünyaya karşı isyanını Kabero aracılığıyla
kusuyordu. Gerçek aşkın /sevginin o tüyden ince köprüsünden geçmek için nasıl bir yürek gerektiğini bize gösteriyordu. Kanayan
yalnızlığını/ anlaşılmazlığını ancak kendisi gibi yüreği yaralı olan Yanki kızın saracağını düşünen Kabero ailesine rağmen kızla
evlenir. Yaralarına âşık iki insan uygarlıktan uzakta küçük bir kulübede mutluluğun nirvanasına ulaşırlar. Göğsündeki kanayan
yarasından dolayı ölen eşinin tabutunu sırtında dağları aşarak köyüne götürmüş; ancak rahibin din dil ırk ayrımcılığı yüzünden eşini
aile mezarlığın değil içine gömüyor.
Jolly, gerçekten sevilenin öldükten sonra mezara gömülmediğine, sevdiğinin ruhunda yeniden dünyaya geldiğine inanır. Kabero
gibi sevenlerin aşkları ölümsüzdür. Onların sevme biçiminde sevilenlerin ne ruhları ne de bedenleri ölür.
Yazar, “Askerin Günü” yapıtında savaşların tükettiği hayatları üç kuşak üzerinden yola çıkarak anlatıyor (baba/ oğul/ torun)
Romanın başkahramanı Ben Lear, İngiliz aristokrat binbaşı Jack Lear’ın tek oğludur. Jack Lear’ın ülke anlayışı on sekizinci yüzyıl
fikrinin cisim bulmuş halidir.
Sadece kendisi olmamak için asker olan Binbaşı Jack Lear üstlerinin emrine karşı geldiği için rütbesi yüzbaşılığa düşürülerek
New Mexico’nun öteki tarafındaki Tierra Amarilla’ya sürülür. Lack Lear’ın “Savaş ve İnancı’ yapıtı hem atlı hem de mekanize
süvari birlikleri için bir el kitabı niteliği taşımaktadır. J. Lear, dünyanın her tarafında yükselen karanlığı gören ve elindeki komutanlık
becerisiyle insanlar arasında yeni bir uygarlık inancı yeşerinceye kadar kenti korumak istemektedir.
Ben, İspanyol Peder Paloma’nın öğrencisi/ dostu/ çocukluk arkadaşıdır.
Francisco I. Madero Meksika cumhurbaşkanı olunca İspanyol Ernesto Montealegre’yi Kostarika’ya büyükelçi olarak atar.
Madero’ya yapılan suikasttan sonra Ernesto orada sürgün olarak kalıp gazete sahibi olmayı başarır. Maritza da Ernesto’nun kızıdır.
Maritza ile Ben ilk görüşte birbirlerine âşık olurlar. Maritza kendisini Tanrı’ya adadığı için Ben’in evlenme teklifini kabul etmez.
Peder’in Maritza’ya olan karşılıksız aşkı sanatsal bir aşktır. Kızın varlığında yaşama sevincinin doruklarına ulaşmamanın
mutluluğunu yaşar.
Montealegre Ernesto’nun kahramanı Madero’dur. Meksika’da devrim yapmak için La Luz’a gelmiştir. Yüzbaşı J. Lear da
New Mexico’nun öteki ucundan, Tierra Amarilla’dan Ernesto’ya destek olmak için La Luz’a gelmiştir.
Meksika barışa susamıştır. Escobar’ın son girişimi başarısız olmuş ve geriye cesetten ve sefaletten başka bir şey kalmamıştır.
Ernesto askerlerini silahlandırmış, ordunun savaştan çekilmesi için götürdüğü teklifi davasında haklı olduğunu söyleyerek kabul
etmemiştir. Çatışmaya şahit olan rahip, Ernesto’nun silahını Calles ve eşkıyalarına karşı değil, onu ve ulusunu nefretten ve
diktatörlükten kurtaran askerlerine doğrulttuğunu anlatır Doniphan’a.
Jack Lear, ülkesine ihanet ederek yabancı ve egemen bir ülkeye saldırmak amacıyla yasadışı olarak toplanmış ve verilen emre karşı
direnen bir grupla birlikte ölmeyi tercih eder. Amacı Jack, Meksika’dan nefret eden Calles ve güruhunun yarattığı ölümcül
atmosferden halkı kurtarmaktır. Savaşı kazanmaları halinde Ernesto’nun cumhurbaşkanı, kendisinin de genelkurmay başkanı
olacağını düşüncesi de ona cazip geliyordu. La Luz olayının arkasındaki asıl gerçekse şuydu: La Luz olayı ordudaki
muhafazakârların giriştiği, petrol ve madenlerle ilgili menfaatlerin neden olduğu bir savaştır. Calles, Meksika’da kontrolden
çıkmıştır. Komünizmden etkilenen genç gruplar rahipleri/ rahibeleri asıp kiliseleri kapatmaktadırlar. Komünizmin iktidarında yabancı
petrol madencilik şirketlerinin kovulma ve ele geçirilme tehlikesi vardır. Bu tehlikeye karşı Başkan Roosevelt “iyi komşu olmaktan
söz etmektedir. İyi komşuluktan ne kastettiğini yirmi birinci yüzyılda dahi döktükleri kanlardan anlamamız mümkün.
Hukuk öğrencisi Ben, Kathleen’le evlenir. Her türlü duygunun saflığına ve masumiyetine âşık olduğu için eşinin bakire
olmamasına üzülmüştür. Oğulları Doniphan doğduğunda ikisi de üniversite öğrencisidir. Savaş çıktığında babası gibi asker olmayı
seçmiştir Ben. Evine döndüğünde üniversitede hocası eşinin hem kendisine hem de çocuğuna karşı sevgisinin değiştiğini hisseder.
Eşinin söylediği yalanlara ve ihanetlerine katlanır, anlaşarak ayrılalım teklifine eşi karşı çıkar. Ben’i kendi arkadaş topluluğuyla
tanıştırır, onun sadakat konusundaki fikrini değiştirmek için. Kathleen’in arkadaşları komünisttir. Kadınlar Ben’e kocalarının
yanında beraber olmayı teklif etmekte beis görmezler. Kathleen de eşine istediği kadınla yatmasında özgür olduğunu söyleyerek
kendi cinsel özgürlüğüne kavuşmayı amaçlar. Oğlunun elini bile onu yaşlı göstereceği için tutmak istemez.
Kendisini aldatan eşini ve sevgilisini öldürmüştür Ben. Ahlaken ölmüş bir insan biyolojik olarak da ölmüş sayılırdı. Biyolojik
olarak ölseydi sevgiyle/gururla anacağı bir annesi olacaktı; oysa oğlu ahlaken ölmüş bir annenin utancını taşımayı hak etmiyordur.
Sevgisine/ anlayışına / güvenine ve tutkusuna karşı yapılan ihaneti ancak kan temizleyebilir. Kathleen’in aşkı onun damarlarında
dolaşan kandır ve eşini öldürerek kendi damarlarındaki zehirli kanı da akıtır. Erkeklik onurunu kurtarmıştır ama ruhunu da
kaybetmiştir. Kendisine kendisini hatırlatmayacak bir gerekçe bulmak için oğlunu arkasında bırakıp kayıplara karışır. Uğradığı ihanet
memleket davasına bakışına da yansır: “Amerikalı, ülkesini babayurdu anavatan yahut memleket olarak görmez; bir aşığın sevgilisini
gördüğü gibi görür ve ihanete uğrayacağından emindir.”
Sevgiden uzak yaşanılan cinsellikleri kullandığı argo kelimelerle aşağılamıştır Jolly. Bir bedenden bir başka bedene koşmanın
da bir çeşit cinsel kurban olmaktan başka bir anlamı olmadığını savunur. İnsan onur/ ahlakını sınırsız özgürlük anlayışıyla çıkarları
uğruna kullananları aşağılar. Entelektüellerin medeniyet olarak savundukları özgürlüklerin seri cinayetleri de beraberinde getirdiği
gerçeğini Ben olayında gözler önüne serer. Değerlerine yabancılaşan bir toplumda yaşayanların yaşama amaçları çıkarlarına hizmet
etmektir.
Ben’in teğmen oğlu Doniphan ordunun, kendisi gibi sakat gazileri hayata tutunmaları konusunda eğitmemesini eleştirir. Ellerinden
alınan hayatlarına karşılığı kahramanlık madalyalarıyla yetinmelerini istemelerini de adil bulmaz. Savaş kahramanı gaziler
sokaklarda çocukların oyuncakları olmaktan kurtulamazlar. Dedesi ve babası ile ilgili tüm gerçekleri onların dostlarından öğrenen
Doniphan onların kaderini tekrar etmeyecektir: “İnsan, tarihini seçemezdi. Bir şey ölüyor ve yeni bir şey onun yerini alıyordu.
Doniphan yeni şeyin bir parçası olmayacaktı. İnsan, istediği tarihi seçemese de tarihten çekilebilirdi.”
Evet, ilişkilerde saflığını/ masumiyetini/ inancını/ sadakati yitirmenin ölümün öbür adı olduğunu bize anımsatan ve tüm savaşların,
çıkarların barışı adına çıktığını ve savaşlarda ölenlerin yazgılarının hiçbir yüzyılda değişmeyeceği gerçeğini haykıran bağrı yaralı
hayalet yazar Andrew Jolly farkındalığını her satırda hissettiriyor.
Askerin Günü. Ayrıntı Yayınları. Çeviren: Süha Sertabiboğlu. S. 352