Günümüz medyasında haber trafiği giderek hızlanıyor. Savaşlar, felaketler, politik çatışmalar manşetleri meşgul ederken, bir tiyatro oyununun prömiyeri ya da bir genç sanatçının sergisi çoğu zaman “önemsiz” sayılıp arka sıralara itiliyor. Oysa sanat, insanlığın aynasıdır; peki, bu aynayı halka kim tutacak? İşte burada devreye sanat gazeteciliği giriyor.
Sanat gazeteciliği, yalnızca bir konserin saatini duyurmak ya da bir sergiyi haber yapmak değildir. Bu alan; kültürün nabzını tutmak, sanatı yorumlamak ve toplumla sanat arasında köprü kurmaktır. Ancak ne yazık ki Harun Dağ’ın akademik araştırmalarında da görüldüğü üzere, bu alan medya kurumlarında yeterince değer görmüyor. Artık pek çok kuruluşta bu tür haberleri hazırlayan özel muhabirler yok; sanat haberleri, diğer haberlerin “boşluklarına” sıkıştırılıyor.
Oysa Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı “Kültür-Sanat Haberciliği” modülü gibi kaynaklar, bu alanda uzmanlaşmak isteyen gençler için çok önemli bilgiler sunuyor. Eleştiri yazımı, röportaj teknikleri, haber dili gibi konular, sanat gazeteciliğini sıradan bir muhabirlik işinden ayıran temel başlıklar.
Ve bir de sahada deneyim sahibi gazeteciler var. Fisun Yalçınkaya, sanat gazeteciliğinin sadece bilgi değil; sezgi ve tutku işi olduğunu söylüyor. Belki de işin özü burada gizli: Sanat haberi, kalemle değil kalple yazılır. Çünkü sanat da gazetecilik de bir şeyi ister: Gerçeği duyurmak. Biri duygu yoluyla, diğeri bilgi yoluyla…
Toplumun estetik hafızasını taze tutmak istiyorsak, sanat gazeteciliğine daha çok alan açmalı, bu sesi kısmamalıyız. Çünkü bir toplumun geleceği, yalnızca ne ürettiğinde değil; neyi anlattığında gizlidir.