Pirin divanında dara durmuşam
Uçan kuştan ben o dostu sormuşam
Sevda derler ulu şara varmışam
Pirim gül cemâlin görmeye geldim
Destursuz girilmez dostun dergâhına
Bizim ele doğru turnalar uçar
Yüce dağdan rüzgâr eser
Kilimlerde Anadolu gülleri
Nakış nakış, ilmek ilmek
“Şahtan bir elma geldi
Elma ne güzel elma
İçi turunç, dışı turunç
Ne güzel elma”
Medet ey erenler
Düştüm gurbet ellere
Özledim köyümü
Gözümde tüter
Havası, suyu
Çeşmesi, ırmağı
Ağacı, çiçeği
Bal yapan arısı
Tozlu yolları
Meşeli belleri
Serin rüzgârı
Dostun dergâhında canlar hu çeker
Bülbülün feryâdı yüreğim yakar
Kızılırmak suyu çağlayıp akar
İçinde yüzen de ah ben olaydım
Kaval çalar çobanlar
Sürüsün güder
Dervişler canını
Yoluna adar
Pirden gelen doluyu
Âşıklar tadar
Dünyada gülmeyen
Muratsız gider
İki gözüm ağlar durur
Dert beni tarumar eder
Ardıçlı dağların altındadır köyüm
Suları soğuktur içmeye doyulmaz
Arısının balını yemeye doyulmaz
Dağlarında ceylanlar, keçiler gezer
Bu acı hasretlik bağrımı ezer
Alıç topladım Yunus Emre gibi
Çağladım akan dere gibi
Bu dert beni iflah etmez öldürür
Pirim bahtım beni ne zaman güldürür
Sivas’ın başında yeşil ot biter
Bağlarında garip bülbüller öter
Köyümün rüzgârı gözümde tüter
Yol ver dağlar ben köyüme varayım
Gurbete düştüm de garip oldum ben
Pirimin dersine talip oldum ben
Bir ulu menzile varıp öldüm ben
Yeniden doğarım medet erenler
Destur ver pirim dergâha varayım
Hele bir yol gül cemâlin göreyim