Evin sessizliği ruhuma şifa gibi. “Çıtt” yok. Saçım kuş yuvasından hallice. Pijamamın diz kapakları dedemin çocukken bayram yerinden aldığı balonlardan farksız.
Suratımda şifa niyetine şöyle bir damlacık yaşam belirtisi yok. Kanepeye yayılmışım ki 3 kişi gelse kaldıramaz beni. Derken… Telefonumun sesiyle fırladım yerimden. “Hani 3 kişi kaldıramazdı beni,bak bir kişinin araması yetti..” dedim içimden.
Ekranda kocaman “Şahika Teyze Almanya” yazıyordu. Beynimden aşağı kaynar sular iniverdi. Şahika Teyze yıllar önce Almanya’ya taşınmıştı. Giderken de “İnşallah bir gün uğrarız.”demiş tam 11 yıl uğramamış , yaşayan efsane Şahika Teyze…
“Hadi hayırlısı” duasıyla açtım telefonu,
“Al…” daha alo diyemeden ahizeden fırladı Şahika Teyzenin sesi, “Ayyyyy canııııım,tahmin et kim Türkiye’de! Hatta dur bak,tahmin et bakalım şu an kim sana doğru geliyoor?!”
Ben: “Aaaaa! Ne güzel bir sürpriz bu! Tabi ki gelin,kapım her zaman açık.”
İç sesim : “Kapı açık,açık olmasına da içeri bomba düşmüş gibi,nereden çıktı bu şahane sürpriz şimdi!”
Oturduğum yerden kalkamadım bir süre. Sağa sola baktım önce nereyi toplasam diye. Evin her köşesi ayrı bir savaş alanı. Sehpanın üzerinde sekiz tane kahve kupası. İçinde kaşık ta yok,çatalın tersiyle karıştırmışım,çatal da yapış yapış orada. Nerden geldiği belli olmayan kararmış büzüşmüş bir muz kabuğu..Bir de çorap. Evet çorap, ama teki yok!
Hepsini elime geçen sepetin içine doldurdum. Sepete sığmayanları da fırına attım. Evet fırına! Boş olan tek yer oraydı çünkü.
Şahika teyze mutfağa da girmezdi hem.. Girmezdi herhalde yani.. Girmez değil mi!?
Telefonda arkadan eniştenin sesi geliyordu, ”ev yemeklerini de özledik vallahi”
“E enişte 11 senedir ne yiyorsun be adam? ” dedim içimden. Enişte diyorum çünkü adını bile silmişim hafızamdan…
Hemen mutfağa girdim,buzdolabını açtım
-Bir domates (yarısı çürük)
-1 havuç ( buruşuk)
-Yarım paketten biraz fazla kıvırcık makarna
-Salça(üzeri beyazlaşmış ama olsun kaşıkla sıyırıveririz)
-Yoğurt
Menü o an belirlendi.
“Salçiato makarano”
Ve yoğurtlu havuç “Turuncu rüya”
Makarnanın suyunu koydum ocağa. Su kaynıyor,ben kaynıyorum…
Saçlarımı ıslak elimle düzelttim.Pijamamın üstüne koltuğun kenarında dağınık duran hırkayı giydim. Orası da toparlandı hem… Bir taşla iki kuş!
Hırkanın son düğmesini iliklerken kapı çaldı.
Şahika Teyze,adını bilmediğim enişte ve sinsi bakan çocukları…
Çocuk dediğime bakmayın,gözleriyle ortalığı kurcalayan,”büyümüş de küçülmüş” bir tip.
Şahika Teyze Alman aksanlı Türkçesiyle coştu kapıda : “Ayyy canııım nasılsııın! Hiç değişmemişsiiin,sadece biraz … eheheh…”
O son gülüş şu demek : “Epeyce kilo almışsın,sana ne olmuş böylee”
Ama gülme efektiyle geçiştirdi tabi,nazik kadın ne yapsın…
İçeri girdiler. Şahika Teyze ve çocuğu pür dikkat süzdüler ortalığı. “Ne güzel derli toplu evin aferin sana.”dedi Şahika Teyze.
“Dağınıklık bana göre değil Şahika Teyzeciim,hep düzenli olmaya gayret ediyorum.”dedim.
“Sen yarım saat önce görseydin , evi halıya sarıp saklamalıktı tam , ama hallettim işte”dedim içimden de…”
Masaya geçtik. “Salçiato Makarano” tüm görkemiyle masada ki yerini aldı. “Turuncu rüya” ise hemen yanına…
“Hafif olsun diye bu menüyü seçtim. Yoksa içli köfte,mantı ve yaprak sarma yapacaktım. Ama şişirirdi ne me lazım!”
“Makarna İtalyan havasında,sarımsaklı falan..Hem sarımsak antibiyotik. Yoğurtlu havuç da probiyotik bombası ,bilirsiniz.”
Şahika Teyze tadına baktı. Gözlerini kıstı. Ağzı öyle bir büzüştü ki…
Başladım dualara: “Allah’ım ne olur yoğurt bozulmamış olsun,ne olur Allah’ım hiç sırası değil!”
Gülümsedi Şahika teyze:
“Hmm … Değişik bir lezzet. Biz Almanya’da bile böylesini hiç tatmadık… Değişik…”
Değişik dedi ,demek istedi ki “ yiyemiyorum,lokmalar ağzımda büyüyor ama girdik bir yola.”
Enişte ile göz göze geliyorum,tabağı sıyırıyor. Adam aç kalmış bunca yıl belli.
Ama enişte gözüme girmeyi başardı. Ne olursa olsun o tabağı bitirdi ya helal olsun.
Bir baktım ki çocuk masada yok. Tabak öylece duruyor.
O sırada fırının “ciiiuuuvv”diye kapak açılış sesi geldi.
Arkadan çocuğun sesi bomba gibi düştü masanın tam orta yerine :
“ANNEE! FIRINDA BOŞ KUTULAR VAR,ÇÜRÜK BİR MUZ KABUĞU ,BİR DE ÇORAAP!”
“Minimalist bir “ev hali”çalışması. Ne kadar etkileyici değil mi?” deyiverdim ,sanata sığınmaktan başka nasıl izah edebilirdim ki bu rezilliği?
Enişte, “bravo kızım “dedi,”seni ayakta alkışlıyorum.”
Ben de kendimi ayakta gördüğüme seviniyorum enişte…
Ama ne olursa olsun bu akşamı alnımın akıyla atlattığım için kendimi tebrik ediyorum.
Bir 11 yıl daha sonra görüşmek üzere Şahika Teyze…