Uzunca bir bekleyişin ardından nihayet Kamu Personeli sınavından sonra atamam
yapılmış ve Erzincan’ın küçük bir kasabasında bulunan ilkokula sınıf öğretmeni olarak
tayinim çıkmıştı. İlk başlarda yaşadığım yeri terk edip oralara gitmek zor gelse de uzun süre
işsiz kalmanın ne demek olduğunu, baba parasına muhtaç olmanın zorluğunu çok iyi bilen
birisi olarak göreve başlamaya can atar bir şekilde geldiğim, içten ve güzel yürekli insanların
yaşadığı bu yerde her şey o kadar sakindi ki sanki zaman durmuş gibiydi. İnsanı sarıp
sarmalayan bu küçük kasaba beni tüm güzelliği ile içine çekivermişti.
Okullar açıldığında sanki yeni kayıt olan bir öğrenci kadar heyecanlıydım. Bana geçen
sene öğretmenleri başka bir şehre tayin olan üçüncü sınıfları vermişlerdi. İlk hafta öğrenciler
ve velileri ile tanışma şeklinde geçti. Velilerin çocuklara beslenme listesi vermeyecek misiniz
sorularına . Evinizde ne varsa, koku yapacak yada diğer öğrencileri imrendirecek şeyler
olmamak kaydıyla istediğiniz yiyeceği koyabilirsiniz demem onları çok şaşırttı. Sanırım
önceki öğretmenleri bu konuda çok kuralcıydı. Beslenme saatlerinde öğrencilerime eşlik eder
bazen de onların gururunu okşamak için getirdikleri yiyecekten bir parça yerdim. Sınıfımın en
miniklerinden Esma o çakır gözlerini kırpıştırarak;
-Öğretmenim beyaz peynir alır mıydınız? diye sorunca;
-Aaa elbette ki alırım ben beyaz peyniri çok severim biliyor musun? diyerek bir parça
beyaz peyniri ağzıma attığımda onun gözlerinde ki mutluluk çok hoşuma gitmişti. Ama
aslında ben beyaz peyniri hiç sevmez hatta nefret ederdim. Hem de tam sınıfımdaki öğrenciler
gibi üçüncü sınıfa gittiğim günlerden beri. Bembeyaz peynir o dönemde hayatımı karanlığa
çevirmişti.
Bu günmüş gibi hatırlıyorum öğretmenimiz çok titiz bir kadındı her şeyin dört dörtlük
olmasını isterdi özellikle de beslenme saatlerinde. Sanırım dengeli beslenmemiz için verdiği
listeye tam uyulmasına dikkat ederdi. Senenin ortalarına doğru babamın işleri kötü gitmeye
başlamış maddi durumumuz giderek bozulmuştu. Gıda ihtiyaçlarımızı dahi en asgari şekilde
karşılayabiliyorduk. Ekmeği bile bakkala yazdırır hale gelmiştik. Yalnız babamın bir alacak
karşılığı aldığı iki teneke beyaz peynir mevcuttu evimizde. Evde başka hiçbir şey olmadığı
için annemde beslenme çantama bir parça peynir ve birazda ekmek koyabiliyordu. Kısa bir
süre sonra öğretmenimiz beslenme listesine uymadığımı fark etmişti. Birkaç kez beni uyardı,
en sonunda bana verdiği bir not ile anneme haber göndererek onu okula çağırdı. Annemle
konuşmasında neden beslenme listesine uymadığımı sorunca zavallı annem de zor
durumumuzdan bahsetmekten utandığı için “hocam çocuk beyaz peyniri çok seviyor, başka
bir şey koyarsam da yemiyor ne yapayım, ben de o istediği için listeye uymuyorum” demiş.
O günden sonra beslenme saatlerinde bazen öğretmen yanıma doğru gelir;
– Yine mi beyaz peynir getirdin bıkmadın mı “peynirci” diye benimle kendince dalga
geçerdi.
Artık sınıfta lakabım peynirci kalmıştı öğretmenin tavrından yüz bulan bazı çocuklar
da peynirci diyerek benimle alay ederlerdi. Onların yaptıkları beni çok üzer ama elimden bir
şey gelmezdi. Yaşıtlarımın bu kadar acımasız olmasına inanamazdım bir türlü. O sene okul
benim için bir eziyet olmuştu. Derslere karşı ilgim azalmış notlarım çok düşmüştü hatta
babama okulu bırakmak çalışmak istediğimi söyledim ama babamın kızarak attığı okkalı bir
tokat bu umudumu da suya düşürdü. Nefret ederek de olsa yıl sonunun gelmesi en çok beni
mutlu etti. Kısa bir süre sonra da babam bazı alacaklarını tahsil ederek yeni bir iş yeri açıp bu
iş yerine yakın olması için o yaz tatilinde evimizi de taşıdı. Taşınmamız nedeniyle okulun da
değişmesi beni çok mutlu etmişti. Öğretmenimin ve bazı çocukların benimle alay etmeye
devam etmesinden kurtulmuştum. Yalnız o seneden beri bana o günleri hatırlattığı için beyaz
peynirden tiksindim öyle ki beyaz peynir görünce midem bulanır hatta bazen kusardım bile.
Bu yüzden o seneden sonra hiç beyaz peynir yemedim. Ta ki kaderin bir cilvesi bu sınıfta ki
beslenme saatine kadar.
Öğretmenliğe başlayalı bir ay geçmişti, bu küçük kasabayı da öğrencilerimi de çok
seviyordum. Yine bir beslenme saati, öğrenciler getirdikleri yiyecekleri yemek üzere
hazırlıyorlar, o sıra da örgülü siyah saçları ve önden dökülmüş dişleri ile dünyalar tatlısı
Ayşenur elindeki saklama kabını uzatarak;
-Öğretmenim beyaz peynir alır mısınız? Annem kendi ineklerimizin sütünden yaptı.
Siz çok seversiniz ya….