…
Doğru şiir yoktur; iyi şiir!
Müzik, duyanlar içindir sadece
Ve oyun, sokakları olan küçük şehir dönemlerinde kalmıştır
Zemin…
Görünen kara zeminin üzerinde küçülmüştür anlam
Ya gözler büyümelidir
Ya da sıkışan anlam patlamalıdır karanlıkta
Bizim topraklarımızda
Direksiyonu sağa almak aptallıktır
Çünkü otomobil direksiyonsuz da kullanılır buralarda
Doğru şiir yoktur; iyi şiir!
Yusuf her Anadolu çocuğunun göbek adıdır
Ve her dinsiz
Selamun Aleyküm çekmiştir günde en az bir defa
Çünkü fotosentez için şarttır güneşli temiz hava
…
Yukarıdaki dizelerle başlıyor şiir… Ve onun öncesinde birkaç not da var. Farklı bir şiir, bütün kitaba yayılmış, uzun uzadına incelenmesi gereken,
Belki de tek şiirden oluşsa da her sayfası da ayrı ayrı değerlendirilebilecek inceliğe sahip. Eskilerden günümüz dünyasına kadar toplumu ameliyat masasına yatıran şair,
aynı zaman da şiirin bilinen estetiğini de kesip biçiyor. Şiir genelinde bir hikaye anlatırken, aynı zamanda felsefi bir makale ağırlığında.
ANLAMIN YOLCULUĞU: “Doğru Şiir Yoktur; İyi Şiir!”
Şiiri bir roman okur gibi, bir sürü iç başlıklarla okuyorsunuz. İçsel bir keşif ve toplumsal gözlemlerle harmanlanan sözcükler, okuyucuyu derin düşüncelere sevk eden bir yolculuğa davet ediyor. Şiar dilin sınırlarını zorlarken, hayatın çok da derinlemesine ele alınmaktan kaçınılan alanlarını ele alarak, kullandığı dil ile kendine özgü bir estetik işliyor. Öyle ki “Doğru şiir yoktur; iyi şiir!” sözüyle açılan eser, sanatın öznel bir değerlendirme ile incelenmesi gerektirdiğini vurguluyor. Müzik, oyun, zemin gibi kavramlar, şairin toplumun içindeki çalkantıları ve bireyin varoluşsal sorgulamalarını ifade etmek için kullandığı güçlü sembollerken, kitabın ilerleyen sayfalarında ağır basacak tasavvufi söylemler, bireyin hayal kurmak, düş, din vs. gibi terimlerini yerle bir ediyor, aynı zamanda bu terimlerin yılmaz bekçisi oluyor. Yani şair insan ile ilgili her şeyi derinlemesine inceliyor.
TOPLUMSAL ELEŞTİRİ ve İRONİ
Şair, toplumsal normları sorgulayarak ve ironik bir üslupla eleştirilerde bulunarak dikkat çekiyor. “Direksiyonu sağa almak aptallıktır” ifadesiyle toplumdaki kör taklitçiliği ve düşünce kısıtlamalarını gözler önüne seriyor. Aynı zamanda, “Her karanlıkta bir hayır vardır!” sözüyle de olumsuz durumların içinde bile umut arayışını dile getiriyor. Ama ilerleyen sayfalar da okuru bu fikirlerin tam tersi olan dizeler de karşılamıyor değil. Aynı zamanda kör taklitçiliği ve düşünce kısıtlamalarını dile getirdiğini düşündüğümüz dizelerin, yaşadığı toplumun vazgeçilmez tabularını da tarif ettiğini anlamamız da ilerleyen sayfalara kalıyor.
Şiir, dilin gücü ile, sanatın derinliklerinde kendi yolunu alırken, keşif meraklısı okura alışılmışın dışında bir deneyim sunuyor. Zaman zaman sözlüğe fazlasıyla ihtiyaç duyulacak okumada, doğa ile insan arasındaki bağın vurgulandığı, toprağın ölümle, tanrısallıkla, tanrıyla özdeştirildiği bölümlerde farklı deneyimlerin bilgisine ihtiyaç duymamanın imkanı kalmıyor. Bazen yurt olarak tanıttığı toprak kelimesine; “Oltaya takılan bir ölümün örselenmiş böğrüdür toprak” diye dizeler savuran Ömer Yıldız, bireyin varlığının doğayla olan derin bağını ve bu bağın bir tarafının her zaman ölüme çıkacağı gerçeğini Anadolu kültürü ve dini motifleri referans alarak sunuyor.
Sadece sekiz on dizesini sunarak yazdığım bu yazının daha ötesini bulabileceğiniz, Ömer Yıldız’ın kaleme aldığı “AYNADA YOKTUM” kitabı ile şiire ve şiirle birlikte yazın dünyasına çok farklı bir gözle bakacaksınız. Diğer şiirler gibi bir kerede okunacak bir şiir değil içindeki ve bu yüzden sabırlı olmanızı ve sınırları kaldırmanızı tavsiye ediyorum. İyi okumalar…