• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Öykü

Nezahat Bir Çocuktu / Dontkast

Yıldız Karaca by Yıldız Karaca
22 Kasım 2025
in Öykü
0
Nezahat Bir Çocuktu / Dontkast
0
SHARES
3
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

Cehennem gibi sıcak Temmuz ayında sokak buz kesiyor. Başlarında çevresi renkli boncuklardan oya işlemeli beyaz tülbentleri ağızlarına kadar yaşmak çekmiş, üstlerinde çiçekli pazen kumaşlardan dikilmiş uzun elbise, ayaklarında naylon terlikleriyle ellerini birbirine vurarak konuşan kadınlar..

İntihar etmiş!

-Acaba neden ?

-Ne bileyim ,bir kız neden intihar eder? Yani ben şaştım kaldım..

-Son zamanlarda bizim Fatma’yla da konuşmuyordu!

-Sık sık bakkala gidiyordu acaba Salih’le arasında bir şey mi geçti?

-Kız valla haklısın son zamanlarda huyu suyu değişmişti. Evlerine gidiyorduk önümüze çay bırakmıyor, bir hoş geldin bile demiyor, odadan çıkmıyordu!

-Geçen gün Hazal’la ekmek pişiriyorduk onların tandır evinde, Hazal da kızını şikayet ediyordu; yemek yemiyor, odadan çıkmıyor, elini bir ev işine vurmuyor, ben tek başıma yapamıyorum diyordu.

-Ben de  geçen gün bizim kızın nişanına çağırdım, anası tek geldi Nezehat  gelmedi. Üstelik bizim kızla çocukluktan arkadaşlar, çeyizlerini bile hep aynı modellerden yaptılar.

-Anası da eskisi gibi  gelip gitmiyor, konuşmuyor bizimle öyle değil mi ?

-Haklısın kız! Biz neredeyse otuz, kırk yıllık komşuyuz, ben Hazal’ı böyle görmemiştim. Yok yok bence de bu kızın başına kötü bir iş gelmişti ondan bunlar böyle kapılarını herkese kapatıp konuşmuyorlardı…

Tıpkı kondukları  leşin üstünde vızıldayan sinekler, ya da leşi paylaşamayan, her biri bir ucundan tutup çekiştiren, birbirine hırlayan köpeklerin uğuldaması gibi sokağın başından evime yetişinceye kadar duymuş olduklarım, bu kadınların insanlıkla, annelikle hiçbir alakalarının olmadığını gösteriyordu.  Sözleri kulaklarımdan, yüreğime bir bıçak, bir  kurşun gibi saplanmıştı..

Bu şehre, bu sokağa geleli tam bir yıl olmuştu. Buradaki insanların bilime,  bilgiye ne kadar kapalı, ne kadar geri kalmış olduklarını;  hayatlarının yemek, içmek ,ev işleri yapmak ve  evlenmek üzerine kurulu olduğunu görmüştüm.  Kadının en temel görevi çocuk doğurmaktı.Çocuğu olmadığında;  tedavi ettirilmek  yerine,  hiçbir söz hakkı tanınmadan  üstüne  kuma getirildiği acımasız bir düzenin kadınlarıydı bunlar. Kız çocuklarının büyük bir kesiminin okutulmadığı, henüz beş- altı yaşlarında başlarının  örttürülüp ağır ev işlerine koşturulduğu, o yaşlarda çeyiz dizmeyi içselleştirip, on dört – on beş yaşına geldiklerinde zorla evlendirilen, erkeğin her şeyi yapmaya sonsuz kudretinin olduğunun ve insanüstü bir şeymiş gibi kadının yaşamasının bile erkeğin iki dudağının arasında olduğu sert coğrafyanın, acımasız kanunlarının geçerli olduğu bir yerdi burası. Çok acı ki erkeğin koymuş olduğu kanunlar, kadınlar için bir emir, adeta yerine getirilmesi gereken dini vecibeler gibi görülüyordu. Durmadan itilip kakılan, küçümsenen kadınlar,  kocalarıyla aynı sofraya bile oturmaz, kayınbabalarıyla asla konuşamaz, ağızları hep yaşmaklı dolaşırlardı.Kızlarının bir hastalığı olduğunda, akraba, komşu  herkesten sır gibi saklayıp söylemez,  doktora da götürmezlerdi. Hani kızlarının hastalığı duyulur da evlenemez evde kalır diye.Böyle acı bir olayı da ne yazık ki yaşamıştım. Komşum Feride Hanım kızını doktora götürmüş, doktor kendisine  kızının göğüs kanseri olduğunu ve acilen tedavi edilmesi gerektiğini söylemişti. Fakat Feride Hanım kızını doktora götürmek yerine kocakarı ilaçlarıyla tedavi etmeye çalışmış ve susmuştu. Kızı bir gün fenalaşınca doktora götürdüğünde doktor “geç kalınmış kanser diğer göğsüne de sıçramış” demiş ve kızının iki göğsü de  alınmıştı. Tam bir yıl sonrada kanser beynine sıçrayıp gencecik kızı hayattan koparıp almıştı.

İşte bu insanların toplumunda kız çocukları henüz kendilerini tanımadan, bilmeden çeyiz ve evliliği tanır bilir on dört- on beş  yaşlarında  evlenmeyi normal,  evlenmemeyi ayıp,  günah , kusur  olarak görürlerdi. Çünkü evlenemezse çevre adını kötüye çıkartır,  hatta  dünyaya getiren anne babaları bile “bu  düztabana birini bulup bunu baş göz edin defolsun gitsin” diyerek ya kendi akraba çevrelerine ya da  hiç tanımadıkları uzak uzak yerlere, kızlarının rızası olmadan kuma üstüne  ya da yaşı büyük ,dul adamlara  düşünmeden kızlarını verdiklerini  çok iyi biliyorum, çünkü bütün bu yaşanmışlıklara şahit olmuştum…

Sokakta toplanmış ve hepsi birer anne, birer kadın olan kalabalığa neden toplan mışsınız ? diyerek soruvermiştim. Şiveli konuşmalarıyla sanki güzel bir haber vereceklermiş gibi önce ben söyleyeceğim yarışına girerek;

“NEZAHAT İNTİHAR ETMİŞ “ dediler…

Sokağa girdiğimdendir herkes üzülmeden konuşuyor.. Sayenizde onu duydum,  biliyorum. Bilmediğim siz hala neden buradasınız? Neden intihara yeltenmiş bir çocuğun, bir canın arkasından yalan-yanlış konuşup dedikodu yapıyorsunuz? Sizler nasıl anne, nasıl kadınlarsınız? Hiç mi insanlığınız yok ? Keşke o kocalarınızdan korktuğunuz kadar Allahtan korksaydınız da eminim şimdi dedikodu yapmak yerine dua ederdiniz Nezehat yaşasın diye..ya siz Serpil, Ayşe, Sümeyye ,Ferda Hanım sizler her Perşembe günü dini sohbetler , toplantılar yapıp Kuran okuyor ve hepiniz beş öğün namaz kılıyorsunuz.  Allah hangi ayetinde iftira, dedikodu yapın zulüm edin diyor? Yazıklar olsun size!  Yazıklar olsun!… Arkamı dönüp evimin avlusuna girerken ’ bu kadın bu mahalleye geleli kızlarımız değişti!   Ziya Bey’e diyelim çıkarsın, atsın bunu evinden’ sözlerini duymuştum. Çarşıdan almış olduğum sebze, meyveleri salonun ortasına bırakıp hastaneye koştum. Nezahat’la birkaç kez karşılaşmış konuşmuştuk. Çok akıllı, çok iyi bir kız çocuğuydu,  okumayı çok sevdiğini fakat okula gönderilmediği için okumayı yazmayı bilmediğini söylemiş, ona okumayı öğretmemi istemişti. İnşallah yaşar bende ona en çok istemiş olduğu okumayı yazmayı öğretirim  diye geçirmiştim içimden.

Şehirdeki tek hastane olan Devlet Hastanesine geldim fakat Nezahat’in soyadını bilmiyordum  Acil servis cumartesi olmanın da vermiş olduğu kalabalıkla tıklım tıklım doluydu. Sağlık çalışanlarını görmek, konuşmak çok daha zordu böyle günlerde. Kayıt tutan görevlinin yanına yaklaşıp; ‘beyefendi bir hasta hakkında bilgi alacaktım’ dediğimde, yüzüme bile bakmadan “hemşire hanıma sorun”  demişti.

-Hemşire hanım bugün on dört, on beş yaşlarında bir kız çocuğu intihara kalkışmış ve  buraya getirmişler.. Adı Nezahat!  Nerede,  durumu nasıl,  yaşıyor mu? Lütfen yardımcı olur musunuz?

  • Hemşire : Hanımefendi hastanın neyi oluyorsunuz?
  • Komşusuyum.
  • Ailesi dışında kimseye bilgi veremeyiz.
  • Lütfen hemşire hanım bana yardımcı olun, yoksa ben evime gidemem!

Gözlerimden yaşlar  soğuk soğuk aşağılara inerken hemşireye; ben buralı değilim, belli ki sizde buralı değilsiniz. Tam bir oldu buraya geleli. İntihara kalkışan kız çocuğu ona okumayı öğretmemi  istemişti. Ben izne memleketime gidip geldim iş falan derken araya zaman girdi. Lütfen bana yardımcı olun durumu hakkında bilgi verin!

  • Ben size yardımcı olacağım fakat benden duyduğunuzu sakın söylemeyin, bu polislik bir vaka sorun yaşamak istemiyorum.
  • Peki çok teşekkür ederim.
  • Yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum yoğun bakıma alındı
  • Gözlerim Nezahatın ailesinden birilerini arayarak yoğun bakım ünitesinin olduğu üçüncü kata çıktım. Yoğun bakım ünitesinin önü hasta yakınlarıyla doluydu, aralarında başında beyaz tülbent,  üstünde bordo renkli kadife uzun bir elbise  ve ağlamaktan gözleri şişmiş Nezahat’ın annesi Hazal Hanımı gördüm yanına yaklaşarak geçmiş olsun,  Allah şifa versin   Kadın beni görünce ayağa kalkıp sarıldı ağladı ağladı….
  • Teyzeciğim otur lütfen ağlama durumu nasıl doktorlar ne dedi var mı bir haber ?
  • Bilmiyorum bana bekle dediler …
  • Senden başka kimse yok mu ,babası falan?
  • Polisler götürdü babasını da ağabeylerini de beni de sorguya çektiler.
  • Anladım tamam. Sen dua et kendini üzme ben birazdan geleceğim…

Yoğun bakım ünitesine ilaç götüren bir görevliye rica ettim beni de içeriye alsın diye. Kartla geçiş yaptıklarından sadece görevlilerin girebildiği yoğun bakım ünitesine girdim. Galoşları giyip hastaların makinelere bağlı olduğu bölmelere yöneldim.  Birkaç doktor,  hemşire ve hasta bakıcı hastaları kontrol ediyorlardı. Doktorlardan rica edip  bilgi aldım. Nezahat’in uzun süre beynine nefes gitmediğinden beyni nefessiz kalmış durumu ciddiyetini koruyor dediler. Nezahat tandır evinde kendini asmıştı. Umutsuzluğun, çaresizliğin ne demek olduğunu ben o an öğrendim. Yoğun  bakım ünitesinden çıkıp yine Hazal Hanım’ın yanına oturdum. İçim acıyla yanıyor,  umutsuz kelimeler dilimin ucundan dışarı çıkmamak için direniyor yüreğimi kanatıyordu. Acıyı bilip susmak,  beklemek bir anneye umut olmaya çalışmak.

Babası ve ağabeyleri burunlarından soluyarak geldiler.

  • Baba : Hazal hanıma dönerek ;doktor ne dedi ,bu kız neden böyle yaptı?  Bizi millete rezil etti. Yemek mi,  ekmek mi vermedik?  El alemin yüzüne nasıl bakacağız? Şimdi herkes namusu mu kirletildi de  kendini öldürmek istedi demez mi?

Ağabeylerinden birisi diğerine, Ferhat!  diye seslenerek babalarını da aralarına alarak benim yanlarında olduğumu ve tam da duyacağım şekilde konuştuklarını fark etmeden “bak polis, savcı ne kadar sorguya çekerse çeksin sakın söylemeyin kuma üstüne verdiğimizi. Sakın ha!’ dedi.  Duyduklarım karşısında buz kesmiştim. Dizlerim titriyor, zorla ayakta durmaya çalışıyordum.  Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki, yere düşüp kalacak gibi  başım şiddetli bir acı içinde zonkluyor, her şeyi bulanık görüyordum. İçimde bin nefret,  aklım çıldırmış öfkeyle yanlarından uzaklaşırken,  ağabeylerinden birine ve birkaç hasta yakınına çarptım, yavrusunu kaybetmek üzere olan bir anneye hiçbir şey söylemeden…

Arkamdan bir ses” bu kadın kimdi acaba konuştuklarımızı duydu mu? Git bak gel ! Gel gel duymamıştır, hem duymuş olsa bile kime neyi ispat edecek?

Kendi canlarına mezar hazırlayan,  hayatının baharında ölümle pençeleştiren bu canilere dönüp bir iki kelime söylemek istemiş olsam da sesim, gücüm yetmemişti .  Ağlayarak evimin yolunu tuttum ..

Duyduklarım,  yaşadıklarım karşısında sanki Ocak ayının ayazı vurmuş gibi tir tir titriyor,  iki kat  yorgan örtmeme rağmen titremekten kendimi alıkoyamıyordum, diğer yandan ateşler içinde yanıyordum. Bütün gece karabasanlı rüyalar görüp, uyanıp, korktum. Hüngür hüngür ağladım. İnsanı dünyaya getiren anne- babası nasıl olurda kendi canlarından bir parça olan evlatlarını, mal satar gibi dedesi yaşındaki bir adama kuma olarak satabilirdi. Bu da yetmezmiş gibi çocukları onların yüzünden canına kıymış onlar hala ‘el aleme ne diyeceğiz namusları kirlenmiş diyecekler’ diyor ve yapmış oldukları bütün namussuzlukları, canilikleri; namus, insanlık ve Tanrı buyruğuymuş gibi görüyorlardı. Bu cahillerin yaptıklarını düşünerek yarı uykulu, yarı uyanık sela sesine uyandım. Sokağın birkaç ev ötesinde yeşil camiden Nezahat’in selası okunuyordu. Yatağın üstünde ruhsuz bir şekilde oturup Nezahat’i düşündüm. Kim bilir belki de okumayı ailesinden kurtulmak için istemişti, bir dilekçe yazacak ona yaşatılanları savcı, polis … anlatacaktı. Keşke memlekete gitmeseydim, belki de bana her şeyi anlatacak kurtulacaktı ve şimdi yaşıyor olacaktı. Bin bir düşünce, kızgınlık, nefret içimde büyüdü ama hepsi kendime.. Ben neden ona okumayı öğretmedim bu cahil, cani insanlardan kurtulacaktı. Ne vakit sokağa çıkmışım, ne vakit nasıl şehrin ortasına kadar gelmişim bilmeden kendimi Adliye Sarayı’nın önünde buldum ve Pazar günü nöbetçi savcının gelmesini bekledim…. Bir daha Nezahatlar ölmesin, bu toplum, bu insanlar kız çocuklarını köle gibi satmasın, insan gibi davranıp  yaşatsınlar  diye  dün hastanede  Nezahat’in ağabeylerinin ve babasının yapmış olduklarının yüzünden canına kıydığını duyduğumu savcıya anlattım üstelik  şahitlik yaparım diyerek.. İçimdeki kızgınlık, acı hala geçmedi, geçmeyecekte. Çünkü ben hayatım boyunca unutamayacağım bir caniliğe şahit oldum. Bu cahil insanlar acının resmini çizdiler aklıma yüreğime… Adliyeden çıkıp Nezahat’in evine geçtim. Dün on altı yaşındaki bir kız çocuğunun intihar etmesine üzülmeyip, dedikodu yapan bütün vicdansız kadınlar yine ne anlattığını bilmedikleri yüce Kuranı ellerine almış okuyorlardı ..Kadınlardan birisi ’ bu kadına bir baş örtüsü verin taziye evine günahtır örtüsüz girmek ‘dedi.

  • İstemez, kalsın çok duracak değilim! İki dakika sizlerle konuşup gideceğim. Dünden beri bakkalcısıyla, onunla, bununla namusunu kirletmiş olduğunuz Nezahat’in taziyesine hangi yüzle gelmişsiniz anlayamıyorum.
  • Burası taziye evidir, kapat bu konuları… Ayıptır! sesleri havada uçuşuyor, hatta bir ara  kadınlardan birinin kolumdan tuttuğunu fark ettim .
  • Ayıp bana mı, yoksa sizlere mi diye sesimin var gücüyle bağırarak; Nezahat neden intihar etti biliyor musunuz? Babası, anası ve ağabeyleri onu köyde dedesi yaşında bir ihtiyara verdikleri için ama biliyorum bu sizler için çok normal bir durum. Çünkü sizler için önemli olan bir kızın evlenip gitmesidir. Kiminle evlendiğinin, seviyor mu, sevmiyor mu olmasının

önemi yok.  Bakın elimdeki bu kağıt ne biliyor musunuz? Sizler namusu kirlenmişti, onun için intihar etti dedikodusunu yapmayın diye;  bu kağıt parçasını getirdim. Elimdeki bu kağıt parçası doktor raporudur. Bugün Savcı Bey’den aldım. Aranızda okumayı bilen var mı?  Hani ben okusam yine inanmayacaksınız ya adının sonradan Mukteber olduğunu öğrendiğim bir kız elini kaldırdı.

  • Ben okuma biliyorum! Kadınlar bağırıyordu.. Yeter bu taziye evidir, ayıptır kız raporu okumasın diye kolundan çekip oturtmaya çalıştılar fakat kız okumak için yanıma kadar geldi.
  • Nezahat’in intihar ederken bakire olduğunu yüksek sesle okudu sonrada hıçkıra hıçkıra ağlayarak taziye evinden çıktı. Aralarından bir yaşlı kadın elimi tutarak otur kızım sen haklısın gel otur dedi.
  • Dur teyzeciğim son bir şey söyleyip gideceğim, şu kağıtta yazanların hepsi doğru. Nezahat’in babası ve ağabeyleri ve savcı neden intihar etti diye muayene ettirmişler. Eğer bir tecavüz bulgusu olmuş olsaydı şimdi kim yaptı diye hepiniz sorguda olurdunuz. Umut ediyorum bundan böyle Nezahat’in arkasından konuşmaz ve kız çocuklarınıza zorla istemedikleri evlilikler yaptırmazsınız. Bir anne, bir kadın olarak, onların hayatlarını kurtarmak ve yaşatmak için mücadele edersiniz.

Nezahat’in annesi boynuma sarılarak ‘öleydim yavruma sahip çıkamadım..  Ben suçlu değilim ,güçsüzüm , ah anam yavrum gitti ..’ağlıyordu.

  • ‘Hepiniz birlik olsanız güçlü olursunuz. Bence bundan sonra bunu deneyin, başka kız çocukları ölmesin. Ayrıca Ziya Efendi’ye beni evinden atsın demenize de gerek kalmadı çünkü ben sizin gibi zalim, vicdanını yitirmiş, insanlığı olmayanlarla bir arada yaşayamam. Bu sokaktan ve mahalleden gidiyorum…

 

 

 

 

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

Aygün Maçalgil’den…

Next Post

Zamanın Sesinden / Ayşe Aydın

Yıldız Karaca

Yıldız Karaca

29 Aralık 1976 doğumluyum. Azerbaycan kökenli bir ailenin çocuğuyum. Babamın işi dolayısıyla çocukluğum ve gençliğimin ilk yıllarını Adana'da geçirdim. Ortaokul ve lise eğitimimi Adana 19 Mayıs Okulu'nda tamamladım. Üniversite eğitimimi işletme fakültesinde yarım bıraktım, ardından inşaat bölümüne geçtim ancak uzun bir ara verdim. Daha sonra öğrenci affından yararlanarak kaydımı yeniledim ve kaydımı dondurdum. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden mezunum (örgün öğretim). Sanat ve edebiyata olan büyük ilgim beni ülkemizde ve dünyadaki eşitsizlikleri mısralara ve satırlara dökmeye yöneltti. Ayrıca tiyatro eğitimi aldım ve resim kursuna giderek hayatı tuval üzerine yansıtmaya çalıştım. Söz yazarı ve şair "Karaca" olarak " Karaca’nınYüreğinden Akanlar" adlı iki şiir kitabı ve "Çılgın Abla" adlı bir öykü kitabının yazarıyım. Şu anda üçüncü şiir kitabımın yayımlanma aşamasındayım ve "Ben En Çok Devletime Küstüm" adlı bir roman üzerinde çalışıyorum. Hayat devam ediyor... Yıldız Karaca

Next Post
Zamanın Sesinden / Ayşe Aydın

Zamanın Sesinden / Ayşe Aydın

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Kasım 2025
  • Ekim 2025
  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Aralık 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Röportaj
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • Dünya Çapında Eğitim Uzmanı Ali Mete GORDİ ile Söyleşi / Betül Fırat
  • Evhamlı Gece / Cemhan Gözüaçık
  • İlk Defa / İsmail Aydemir
  • Seni Anlatan Gece / Zehra Deveci
  • Ben de Bir İnsanım / Zümrüd-ü Sabah

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.

KİBELE Abone
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.