Herkese merhabalar, Kibele Kültür ve Sanat Dergisi için yapacağım ilk röportaj benim için çok değerli olan ve mütevazılığı ile sizlerin de kalbini fethedecek bir isimle yapacağım: değerli öğretmenim ve kıymetli yazarımız Murat Yıldız ile…
İ.A. : Öncelikle beni kırmayıp vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim hocam. Daha önce defalarca kez belirttiğim gibi sizin kaleminizi çok sevdiğim için istedim ki yapacağım ilk söyleşi değer verdiğim öğretmenimle olsun.
M.Y. :Gerçekten teşekkür ederim. Çok ince bir düşünce. Zaten romanların öncesinde de tanışıklığımız olduğu için çok samimi bir ortam. Umarım sizin için de çok güzel şeyler olur, hayallerinize ulaşırsınız. Ses getirecek güzel işler olur diye ümit ediyorum.
İ.A. : Amin hocam, teşekkür ederim. Hocam öncelikle ben Gece Yolcuları’ndan başlamak istiyorum çünkü onun hikâyesi de çok özeldi. Gece Yolcuları ne durumda, nasıl ortaya çıktı? Bunları ben biliyorum ama tekrar dinlemek istiyorum.
M.Y. : Gece Yolcuları aslında bizim için bir hayalin belki de ilk adımlarıydı diyebilirim. Özellikle salgın hastalık döneminde öğrencilerimiz dışarıya çıkamıyordu, okullarda imkânlarımız kısıtlandı. Hepimiz psikolojik baskı altındaydık o dönemde. Okulda görüşemedik evet ama bazı şeylerin devam etmesi gerekliydi. Öğrencilerimizle okuldayken bir kitap okuma kulübümüz vardı. Pandemi zamanında gündüzleri internet üzerinden ders yaparken sorunlardan ve olumsuz haberlerden uzaklaşmak adına okuduğumuz kitapları akşamları değerlendirelim istedik. 138 öğrencimizle ayda bir yaptığımız kitap toplantılarımızı haftada bire indirerek yoğunlaştırdık. Böylece kitap kulübümüz onlar için bir avantaj oldu. Gündemin yoğun stresinden uzaklaşmak adına aynı kitapları alıp beraber okuyalım ve üzerine konuşalım istedik. Hem onlar açısından hem benim açımdan hem de veliler açısından gayet güzeldi. Gerçekten okumayı seven çocuklardı.
İ.A. : Peki katılım hep aynı mı oldu hocam?
M.Y. : 138 kişi ile başlamıştık ama sanırım iki ay sonra yaklaşık 50 kişiye düştü. Sonra uzunca bir süre böyle devam etti. Tabi bu grubun içinde eskilerin de deyimiyle “has bir kadro”muz oluştu. Bazı öğrenciler yaşlarına göre daha üst düzey kitaplar okumaya elverişliydi. Onlarla daha yoğun okumalar ve daha sıkı eleştiriler yaptığımız bir grup kendiliğinden oluşuverdi. Bu grubun oluşması da ilginçti. Akşam saat 8 ile 10 arasında geniş toplantımızı yapıyorduk. Saat 11 gibi bu has dairedeki öğrenciler tekrar toplanmaya başladılar. Bir süre kendileri toplanırken sonrasında beni de dahil ederek fazladan okudukları kitapları gösterdiler. Yani gecenin bir yarısı yol almaya devam eden öğrencilerdi ve benim için çok değerliydiler. Gece Yolcuları kitabındaki karakterler işte bu öğrencilerdi. Bizler gece yolcusuyduk ve Kaan’dan gelen bir teklif oldu. Okuduğu kitapları eleştirip “Bir kitap da siz yazsanız da kahramanları da biz olsak ve olayları kontrol edebilsek” dedi. Gece Yolcuları’nın başlangıç hikâyesi böyle. İyi bir okur olmakla beraber bir yazarlık vasfım yok. Başta bunu yapamayacağımı ama onlar yaparsa her türlü desteği sağlayacağımı söyledim. Bir hafta sonra öğrencilerimizin “Çizmeli Kedi” bakışlarına dayanamayıp başladım ve kitabın karakterleri öğrencilerimiz oldu. İsmi de geceleri yol aldığımız için bize çok uygundu. Salgın dönemini de böyle güzel bir şekilde atlatmış olduk.
İ.A. : Öğrencileriniz mezun oldu sanırım ama iletişiminiz hala kuvvetli diye düşünüyorum.
M.Y. : Evet onları şu an çok güzel bir yolculuk olan üniversite hayatına hazırlıyoruz. Gerek dışarıda gerek birbirimizin aile ortamında görüşüyoruz. Hem gerçek dünyada hem kurgusal dünyada kalpten kalbe bir bağ kurduk.
İ.A. : Bildiğim kadarıyla Gece Yolcuları iki kitabı yayınlanmış üç kitaplık bir seri. Hatta Türkiye çapında çokça bilinen bir esere dönüşmüş durumda. Son kitabı hevesle bekleyen benim gibi okurlarınızı ne zaman mutlu edersiniz?
M.Y. : Öncelikle yazar olmak çok başka bir durum, ben kendimi yazar olarak görmediğimi daha önce de söyledim. Ben sadece kitap yazdım. Fakat yazarlarda gördüğüm şu: kahramanlar, yazarların aklında, kalbinde, dilinde şekillendikten sonra yazılınca maceraya kahramanların kendileri yön veriyor. Karakterler yardıma ihtiyaç duyduklarında bizlere içsel bir davette bulunuyor ve biz bunu duyabiliyoruz. Daha önce Miyase Hanım’ın bir söyleşisine katılma onuruna eriştim. Kendisine kurguda ve karakterlerin oluşumunda ne tür özellikleri dikkate aldığı sorulduğunda harika bir yanıt vermişti: “Kahraman kendisini bana nasıl tanıtıyorsa ben onu yazmakla mükellef bir aracıyım.” O kadar mütevazı ve hoş bir cümle ki buradan pay biçerek cevap vermek istiyorum. Gece Yolcuları maceralarını yaşadıkça bana haber verirler ve ben de yazarım. Serinin ilk iki kitabı (Gece Yolcuları- Gordios’un Gizemi ve Gece Yolcuları – Geçit) yayınlandı ve son kitabı (Gece Yolcuları- Kıyamet) final niteliğinde olacağı için onlar şu an derin bir planlama sürecindeyim. Mecazi anlamda bir kıyamet tabi ki ama güzel bir son olsun diye uğraşıyorum. Neler olduğunu bana anlattıklarında bunları size anlatacak kişi olmaktan bizzat onur duyarım.
İ.A. : Kitaplar basılmadan önce de okuyan biri olarak her okumada beni şaşırttığınızı da burada itiraf etmek istiyorum. Çünkü her okumada bambaşka şeyler vücuda gelmiş oluyor ve beni afallatmayı başarıyorsunuz. Bu kadar üretken olabilmeyi neye bağlıyorsunuz?
M.Y. : Gerçek dünyadakine benzer bir algıyla roman okumaya yöneliriz ve belirli sebep – sonuçlar arasında bina edilmesini bekleriz. Sebepleri kontrol edebildiğimiz kadar sonuçları beklentilerimiz dâhilinde görürüz. Hedefimiz gizemli bir olay örgüsü aracılığıyla okuyucunun dikkatini eser üzerinde tutmak olduğunda ise durum bunun tam tersi oluyor. Şu bir gerçek ki benzer sebepler her zaman benzer sonuçları ortaya çıkarmayabiliyor. Neden-sonuç zinciri gerçek dünyada geçerli olsa da iş romana geldiğinde kitabı yazan kişi bunun dışına çıktığı ölçüde heyecanlı, etkileyici ve sürükleyici eserler ortaya koyabilir. Bazen tek bir cümle bambaşka olaylar için açık bir kapı haline geliyor. Bazen de yazan kişi fark etmez ama okuyucu bunu görür ve yorumlarda bu ortaya çıkınca yazara da sürpriz olur. Yazarlar kendi kurgu ve karakterleriyle çok haşır neşir olduklarından belki de bu durumla karşılaşmaz fakat ben bununla karşılaştım. Demek ki karakterlerin de ne zaman ne yapacağı belli olmuyor ve ne kadar çok ters köşe olursa o kadar etkileyici bir durum oluşuyor. Bu benim de hoşuma gidiyor açıkçası.
İ.A. : Gece Yolcuları özel bir kitap. Buna rağmen bana göre kitabı özel hale getiren bir konu daha var. Siz bunu nerdeyse hiçbir yerde dile getirmediniz. Samimiyetimiz dolayısıyla bunu ben biliyorum fakat istiyorum ki bu yönü de bilinsin. Kitaptan elde edilen gelir çok kıymetli bir iş için harcanıyor. Bu konuda da bilgi verir misiniz?
M.Y. : Büyüklerimizden ve inancımızdan öğrendiğimiz bir şey vardır: Sizden hiçbir ücret istemeyenlere tabi olun. Biz hiç kimseden maddi destek istemeden çıktığımız bu yolda güzel izler bırakmayı arzuladık. Maddiyattan uzak şeylerin daha güzel ve kalıcı sonuçlar doğurduğunu gördüm. Bizim amacımız yolda yeni insanlar tanıyıp yeni Gece Yolcuları edinmek ve gönülden gönüle köprü kurmaktı. 7(karamanlarımız 6 kişiydi) kişi olarak çıktığımız bu yolda arkamızda kalabalık bir topluluk görmek bizi çok mutlu etti. Herhangi bir beklenti içinde olmayınca da istedik ki kitabın her türlü gelirinden ihtiyaç sahibi öğrenciler faydalansın. Gelirin harcandığı kısmı da orada burada hiç dillendirmek istemedik.
İ.A. : Evet hocam, çok az insan biliyor. Benim bilme sebebim de tamamen samimiyetimiz sonucuydu. İyi bir yazar olmanıza rağmen kendiniz yazar olarak görmeyecek kadar mütevazı olan sizin bu konuda bir yerde de olsa bilinmenizi istedim. Gerek siz gerek öğrencileriniz tarafından gösterilen çok değerli bir davranış bu özünde.
M.Y. : Bizim gençlerden çok güzel bir fikir çıktı. Dediler ki hocam bizim dışımızda maddi boyutla ilgilenecek, kime nasıl yardım yapılacak konularıyla ilgilenecek başka bir grup kuralım, S-siz yazın diğerleri yardım işleriyle uğraşsın. Üç öğretmen arkadaşımızın ilgilendiği bu telif geliri gerekli yerlere ulaşıyor. Kime ne yardımı yapıldığını biz de bilmiyoruz. Çünkü şiarımız alan bir elin verdiğini diğer elin bilmemesi. Hiçbir zaman da sormadık, bilme ihtiyacı da hissetmedik. Allah razı olsun, öğretmen arkadaşlarımız ilgileniyorlar ve biz de bunun reklamını yapmak da istemedik. Dediğiniz gibi samimi olduğumuz çok kısıtlı bir çevrenin haberi vardı. Mesaj alırsak haberimiz oluyor. Kış aylarında bir köy okulundan mesaj almıştık, arkadaşlarımız bot yardımı yapmışlar. Bu konuda da Türkiye çapında bir firma bizlere çok yardımcı oldu ve uygun fiyatlar sağladı. Bot ulaşan bir öğrencimiz botlarına sarılırken bir fotoğraf paylaşmış. Bu durum beni gerçekten üzdü, bir bot için bu kadar sevinen bir çocuk… Tabi bir yandan bu güzellikte bir payımız olduğu için mutlu oluyoruz. O insanların dualarıyla yolumuza devam ediyoruz.
İ.A. : Gece Yolcuları bu şekilde. Bildiğim kadarıyla iki farklı kitabınızın daha çıkması gündemde. Gece Yolcuları hikâyesini kendi yazmıştı. Sonraki eserlerinizde neyden esinlendiniz?
M.Y. : Ben Ordu’nun Gölköy İlçesinde çalıştım dokuz yıl kadar. Orada çok özel bir öğrencimiz vardı, sadece bir buçuk yıl kadar aynı okulda kalabildik. Uzun zaman görüşmemiştik, nisan ayında arayıp da görüşme imkânımız olur mu hocam diye sorduğunda çok sevindim. Kendisinin özel bir durumu vardı ve sonradan çok başarılı bir duruma geldi. Gerçekten ben ondaki dönüşüme tanık oldum ve mutlu oldum. Onun açısından bir başarı hikâyesiydi. Ben öğretmen olduğum için genelde hep öğrencilerden bahsediyorum ama toplumu her kesiminde kısıtlı imkânlarına rağmen büyük başarılar elde etmiş insanlar var. Bu kişilerin sesi duyulursa hepimiz için hem mutluluk vesilesi hem de motivasyon kaynağı olur. Bu güzel kızımızı da kendisine destek olan öğretmen ablası ve içindeki güç ile beraber güzel işlere imza attı. Ben de istedim ki bu güzel yaşam bizden sonrakilere bir hatıra kalsın, bu değerli çaba açığa çıksın. Ufak adımlarla çalışıyoruz. Ben ilhamı gerçek hayattan alıyorum, Gece Yolcuları da öyleydi. Gerçek hayattaki bir olayı kurguya aktarırken tarafsız olamıyorsunuz, duygularınız ön planda oluyor.
İ.A. : Peki, yeni projelerinizden bahseder misiniz?
M.Y. : “Sessiz Melodi”… Konuşma zorluğu çeken bir ilkokul öğrencisinin okulda karşılaşabileceği konuları ele almaya çalıştık. Neticede onlar da çocuk ve belki alay edilir veya zorbalanır. İşte bu tür kurguyu toparlayıp bir başarı hikâyesine dönüştürmek istedim. Umarım başarır, kalplerde iz bırakan bir eser oluşturmuş olurum. Hedefim asla çok okunmak olmadı, birilerinin kalbine dokunmak daha önemli benim için. Sadece o öğrencime bile ulaşsam yeterli bir mutluluk olacaktır benim için. Bu oldukça hüzünlü bir hikâye. O yüzden diğer taraftan farklı bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Bir Rıfkımız var, sizlere de çokça selam söyledi. Suratsız, gevşek bir köpek kendisi. Yaşadığı sokakta her şey yolunda giderken sokağa bir emekli albay taşınır ve işler Rıfkı için keyifsiz bir hale gelir. Askeri kimliğinden henüz uzaklaşamamış disiplinli bir karakterdir albayımız, hatta yıllar geçtikçe daha da sert birine dönüşmüştür. İnsan veya hayvan olsun aylak aylak oturan varlıklara tahammülü yoktur. Hemen duruma el koymaya karar verir ve maalesef Rıfkı bundan hiç memnun kalmaz çünkü en büyük pay kendisine düşmüştür. Biz de olaylara Rıfkı’nın gözünden bakıyoruz. İnsanlar tarafından sahiplenilmek adına bir sürü eğitimden geçecektir bu tembel ve huysuz köpeğimiz. Başa gelen çekilir edasıyla insanları onun gözünden okumaya çalışıyoruz, insanların nasıl varlıklar olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Bizleri anlamak uğruna banka soymaktan itfaiye erliği yapmaya kadar pek çok şey deniyor. Tabi içlerinde en sevdiği uğraş sahilde güneşlenmek oluyor. Bu gibi keyifli eserle uğraşmak beni biraz rahatlatıyor. Sessiz Melodi’deki hüzünlü atmosferden çıkıp biraz daha eğlenceli ortama girmek hüzünden sıyrılmaya yardımcı oluyor.
İ.A. : Bunu yapabilmek de bence maharet hocam, çünkü ben o gün esere dair ön okuma yaptığımda başka şeylerle uğraşmama rağmen Ezgi karakteri aklımdan çıkmadı.
M.Y. : Roman, salt kurgusal karakterlerden oluşmayıp başucumuzda olan kişilerin hayatlarını anlattığı için daha etkileyici bir hal alıyor. Bu durumdan sıyrılmanın tek yolu ise başka eğlenceli projelere yönelmek oluyor. Dengelemek diyelim biz buna. Başka türlü işin içinden çıkmak zor.
İ.A. : Benim için oldukça verimli bir sohbet oldu, fazla vaktinizi de almak istemiyorum malum okulun son dönemleri. Bizlere söylemek istediniz son bir şeyler var mı?
M.Y. : Gerçekten okumaya, yaşamaya, hissetmeye, güzel şeyleri görmeye odaklanırsak bunun için kapılar açılacaktır. Güzel düşünebilirsek güzel şeyler olacaktır. Ümidimizi kaybetmeyelim, yer yer hepimizin hayatında olumsuzluklar olur ama elbet bahar gelir, güneş doğar ve içimizi ısıtır. Ben okurlarımıza hep iyi temennilerde bulunmak istiyorum. Gerçek yaşamda bulamadığımız pek çok şeyi kitaplarda bulabiliyoruz. Okumak kadar insanı bir noktadan başka bir noktaya taşıyan kısa ve güzel bir yol görmedim ben. Hayat, bir defalığına sahneye çıktığımız bir yol, bu işin provası da yok, hata yaptım yeniden başlayalım deme imkânımız da yok. Öyle bir rol ortaya koyalım ki bizden sonraki insanlar bu sahneden güzel insanlar geçti diyebilsinler. Ben bütün okurlarımıza, yöneticilerimize ve size teşekkür ederim.
İ.A. : Günün yorgunluğunu atmama vesile olan bu söyleşi için ben teşekkür ederim hocam. Emeğinize ve yüreğinize sağlık