İnsanlık tarihinin en verimli çağı olarak bilinen 19.yüzyıla gelmek elbette kolay
olmamıştı. Batı’da kilise ile başlayan reform, kadere ve dine teslim olan akla
yeni ufuklar açtı. Ardından gelen Rönesans ve Aydınlanma ile yaklaşık beş
yüzyılın birikimi ile modern insanın öyküsü ortaya çıktı. Aydınlanma, Avrupa’da
17.yüzyılın ortalarından başlayarak 19.yüzyılın ilk çeyreğine kadar etkili olan
kapsamlı bir toplumsal harekettir. Özü itibarıyla dogmanın karşısından aklın
hâkimiyeti ele geçirmesi olarak tanımlanabilir. İnsanın yüceltilmesidir
Aydınlanma. Bu süreç bir süre kusursuz ve insanın arzusu doğrultusunda ilerlese
de tarihsel sürecin devamında işler beklendiği gibi olmadı.
Habermas,Terry Eagleton ve Roger Chartier modernliğe yöneltilen eleştirinin
başlangıcını 1750’lı yıllara götürseler de asıl kuramsal eleştiri,Franfurt
Okulu’nun Eleştiri Teori düşünürleri olan Adorno ve Horkheimer
Aydınlanma’nın Diyalektiği adlı eserde yapmışlardı.Eserin başında amaçlarını
şöyle açıklarlar; İnsanlığın gerçekten insani bir duruma ulaşmak yerine neden
yeni bir tür barbarlığa battığını anlamak olduğunu belirterek tersine doğru
dönen bir sürece işaret etmişlerdir.İşte bu tespit tamda Aydınlanma’nın bağrına
saplanmış bir hançerdi.Adorno ve Horkheimer yeni bir Aydınlanma mitinden
söz ediyorlardı.Antik Yunan’dan beri akla yüklenen anlam ve güvenin
sarsıldığını,aklın araçsallaştırıldığını iddia ediyorlardı.Akıl kendini
metalaştırmıştı.Horkheimer Akıl Tutulması adlı eserinde belki de tartışmaya dair
en önemli sözü söyler;günümüzde öznel akıl,nesnel akla üstün gelmiştir.Öznel
aklın üstünlüğü aklı araçsallaştırmış ve bu durum anlam yitimine neden
olmuştur.Mekanikleşen aklın bunalımı modernite eleştirisinin en önemli
argümanı olur.Modernite,Aydınlanma sonrasında eskiden yeniye geçiş olarak
ortaya çıkmış bir değişim olduğuna göre Aydınlanma ve modernite eleştirisi de
bir anlamda iç içe kavramlardır denilebilir.Başka bir deyimle,Aydınlanma
düşüncesi ile modernizm aynı tarihsel süreçte ilerlemiştir.
DENEYİMİN ÖLÜMÜ
Postmodernizmin babası olarak bilinen Nietzche,rasyonel akla ve moderniteye
savaş açan bir filozoftu. Çünkü Nietzche’ye göre insanlık modernizm ile
ilerleyemez, modernlik insanın başarısı değildir. İnsanlık modernizmle
küçülmüştür. Nietzche’ye göre İnsan modern çağda nesnel gerçekliğini
yitirmişti.
Burada şöyle bir soru akla geliyor:
Nesnel gerçekliğini kaybeden insanın deneyim ortadan kalkar mı acaba?
Terry Eagleton, Şiir Nasıl Okunur adlı eserinde bu konuda şöyle yazar;
Heidegger'den Benjamin'e pek çok düşünür, deneyimin kendisinin dünyadan
kaybolmakta olduğu uyarısında bulunmuştur. Şaşıracak biçimde gezegenimizde
tehlikede olanlar, yalnızca çevre hastalık ve siyasal baskın kurbanları ve
şirketlerin gücüne dirilecek kadar cüretken olanlar değil, deneyimi kendisidir. Ve
bu, Chaucer ve Samuel Johnson'un neredeyse hiç aşina olmayacağı, göreceği
yeni bir tükeniş tehdididir. Bu teoriye göre modernite bizi pek çok şeyden,
efsaneden, büyüden, akrabalıktan, gelenekten, dayanışmadan mahrum
etmiştir. Ama işte en sonunda bizi kendimizden de mahrum etme başarmıştır.
Bizzat kendi öznelliğimizin iç taraflarına nüfuz etmiş, kürekle alınmaya hazır
olgun erikler gibi içimizi boşaltmıştır. Benjamin gözünde deneyimin anlamı,
yaşlıların gençlere anlattığı hikâyelerdi. Bunun modern zamanlardaki
parçalanışı da onun gözünde insani yoksulluğun en üzücü biçimlerinden biriydi.
Kısaca algılar ve anında tüketilebilen olaylar dünyasında hiçbir şey hakiki
deneyimin dayandığı derin hatıra izlerini döşeme yetecek kadar uzun süre
boyunca sabit kalmaz.(1)
Gerçekten de bugün tükettiğimiz şey nesneler ve olaylar değil, onları
denetimleyişimizdir. Arabalarımızı terk etmeye asla gerek duymayişimiz gibi,
kafataslarımızı terk etmeye de hiç ihtiyaç duymayız. Deneyim hâlihazırda
oradadır. Bir pizza gibi kullanıma hazırdır. Bir kaya parçası gibi nesneldir ve her
birimize ihtiyacı olan şey onu almaktır. Sanki deneyim havada asılı gibidir. Bir
insan öncesinin gelip onu almasını bekliyordur. Nigara Şiradesi, Dublin Kalesi ve
Çin Seddi kendilerini bizim için deneyimlerler. Önceden yorumlanmış olarak
karşımıza gelirler. Böylece bizi külfetten kurtarırlar. Önemli olan bir yerin
kendisi değil, onu tüketme eylemidir. Bir deneyimi bir tişört seçer gibi alırız.(2)
Modernitenin deneyimi öldürdüğü iddiasında olan postyapısalcı filozoflardan
Foucault ve Derrida ya göre deniyimin ölümü aslında insanın ölümüdür. Bu
durum onlar için iyi bir durumdur. Deneyimin ölümü, aynı zamanda klasik
burjuvazinin, Proust ve Thomas Mann’ın romanlarındaki erkek ve kadınlara
benzeyen insanların ve şimdi yerini ruhsuz bir borsa simsarları ve emlakçiler
ordusuna bırakanların da ölümüdür.(3)
Buradan da anlaşıldığı gibi, İnsan Ölümü aslında Burjuva İnsanı’nın ölümüdür.
Deneyim insan içindeki yıllanmış gelenekte vardır. Deneyimin olmaması
modern insan için ontolojik bir sorundur.
Hep sorulur, neden yeni bir Shakspeare, bir Tolstoy,bir Dostoyevski ortaya
çıkmıyor? Çünkü ‘’şimdi’’ yi güçlendiren, onu anlamlandıran etkenin, öznelin
nesnel gerçeklikle kurduğu hakikat bağı olduğunu düşünüyorum.
Kant, Saf Akılın Eleştirisi adlı eserinde,’’zamanın ve mekânın formlarından
geçmeyen algılar bilgi haline gelemezler’’ tespitinde bulunur. Zaman, insanın
anlama yetisinin ayrılmaz bir parçası ve tüm deneyimlerinin önsel zeminidir.
And dağlarında yaşayan Aymalara göre geçmiş,’’ileriye bakış’’,gelecek
ise,’’arkaya bırakılanı’’ içerir.(4)
Deneyim, zamanın ürettiği nesnel gerçekliktir. Başka bir deyimle, nesnel
gerçeklik yoksa deneyimden de söz edilemez.
(1) . Eagleton Terry.Şiir Nasıl Okunur.Ayrıntı Y.S.37
(2 ). Eagleton Terry.Şiir Nasıl Okunur.Ayrıntı Y.S.38
(3). Eagleton Terry.Şiir Nasıl Okunur.Ayrıntı Y.S.39
(4).Kaya.F. 2022