Sanki atmosferin üzerinde sıkışıp kalmış gibi nefes almakta zorlanıyordum, iki haftadır mide bulantısı ve kusmadan yataktan çıkamaz işe gidemez hale gelmiştim. “Bu neyin hastalığı böyle?” diye sitem ettim acıyla.
“Hazır mısın?” diye içeriden seslendi erkek arkadaşım, klimayı kapatıp pencereleri açtığını duyabiliyordum, hava sıcak olduğundan pencereleri ancak evden çıkınca açabiliyorduk.
Midem rahatsız olduğu için incelik edip beni yemek yemeye götürecekti ama dışarıya çıkacak kadar kendimi iyi hissedip hissetmediğimden pek emin değildim, belki temiz hava alsam midem hafifler diye düşünerek saçlarımı zor bela toplayıp “Hazırım” diye bağırdım.
Neredeyse bir buçuk hafta boyunca hastanede dört iğne atılmıştı kalçama ve kollarıma, ancak hala kusmaya devam ediyordum. Öyle ki mide bulantımın olmadığı zamanlarımı hatırlayamıyordum bile. Sanki artık ömrüm boyunca böyle kalacaktım, bu bulantı ile yaşayacaktım.
“Daha iyi misin sevgilim?” diye sordu Ercan. En az benim kadar endişeli olduğu belliydi, iki hafta boyunca beni yalnız bırakmadı, her şeyime koştu sağ olsun. Evden çıkamadığım zamanlar yiyecek içecekleri getiriyor beni motive etmek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu.
Daha fazla üzülmesini istemediğim için midem bulanmaya devam ettiği halde “İyiyim, sanki biraz geçti.“ dedim. Özellikle benim için üzülmesini istemiyordum, çok fazla hastalığa özen gösteren biriydi başıma bir şey gelecek diye aşırı korkuyordu.
“Çok sevindim. Sana bir şey olsa ben ne yaparım, en değerli varlığım olduğunu biliyorsun, artık kendine dikkatli bak, böyle hastalanmanı istemiyorum“ Sıkıca sarılıp gülümseyerek alnımdan öptü, parfüm kokusunun ağırlığından kendimi tutamayıp tuvalete koştum ve tekrar kusmaya başladım.
Korkuyla kapıyı tıklattı.“ Eda iyi misin? Neden böyle oluyor ya? Tekrar mı hastaneye gitsek acaba.“
“İyiyim, iyiyim Ercan. Yüzümü yıkayıp çıkıyorum.“
Başım döndüğünden bayılmamak için yavaş adımlarla lavabodan çıktım, kıyamam kapıda endişeli gözlerle beni bekliyordu.
“İyiyim cidden, ne olur çıkalım artık.“
“Peki, elimi tutarak yürü olur mu?“
Kusmak iyi geldiğinden olsa gerek midem bir süre bulanmadı, Yol boyunca rahatsızlanacağımdan korkuyordum ancak korktuğum gibi olmamıştı, iğnelerin etkisi kendini göstermiş olmalı. Aslında doktorları da anlayamıyorum, hiçbir hastalığım olmadığını midemde sorun olmadığını söylüyorlardı, peki bu yaşadığım neydi? Enfeksiyon kapmış olabilirdim, belki de zehirlenmiştim, neyse ne düşünmek istemiyorum bunları artık, tek istediğim çabucak iyileşmek.
Arabadan indikten sonra lokantaya kadar el ele tutuşarak yürüdük. Havayı derin bir nefesle içime çekmeye çalıştım. Bir haftadır evdeydim ve insan yüzü bile görmemiştim. Her yer çok kalabalık, herkes çok renkli gelmişti gözüme. Boşluktan çıkmış gibiydi gözlerim, bir süre bulanık gördü yavaş yavaş her şey netleşmeye başlıyordu. İçeriye girip boş masalardan birine yerleştik, özellikle güneşi ve temiz havayı alabilmek için pencere kenarına oturmayı tercih ettim.
Garsonlardan biri yanımıza geldi ve siparişimizi sordu, midemden dolayı salata tercih ettiğimi söyleyince “Rejiminize dikkat ediyorsunuz sanırım.“ dedi, hafifçe gülüp “Hayır maalesef“ dedim.
Siparişlerimizden sonra garson masadan uzaklaşırken etrafı seyretmeye koyuldum, küçük bir çocuk kedinin kuyruğuyla oynuyor kedi kıpırdayınca çocuk kaçıyordu sonra tekrar kedinin yanına gidip aynı eylemi tekrar ediyordu, oldukça komik olan bu manzara karşısında kendimi gülümsemekten alıkoyamadım.
“Neye gülümsüyorsun Eda? Biri mi var orada? Erkek mi yoksa? “
“Ne alaka, çocuk var kedi ile oynayan ona gülümsedim.“
“Kesin, kesin öyledir. Zaten garsonla fingirdemelerinizi görmediğimi sanma, adamın ağzına düşecektin neredeyse. Bunları hep yapıyorsun sen ama defalarca söyledim de dinleyen mi var. Pencere kenarına neden oturduğumuzu bilmiyor muyum, dışarıya merakın hep senin.” Derin bir nefes aldı, “Neyse, buradan sonra nereye gidelim?” diye sordu.
Bir şey söylemek üzere tam ağzımı açacakken midem tekrar bulanmaya başladı ve acı bir inlemeyle karnımı tutup “Midem…” dedim.