Toprak ana rahminden doğan sözcükler,
Kibele’nin öğretmeni, Anadolu’nun sesi.
Hangi destanı anlatsam, hangi efsunla yoğursam,
Bu kadim toprakların sırrını çözebilsem?
Hitit’ten Frigya’ya, Selçuk’tan Osmanlı’ya,
Her taşında bir hikâye, her nakışta bir mana.
Hangi medeniyetten geçsem, hangi kültüre dokunsam,
Yine de bulamam bu toprağın özünü, mayasını.
Sazımın teline vursam Dicle, Fırat coşar,
Davulumun sesinde halaylar kurulur.
Hangi türküyü söylesem, hangi ağıtı yaksam,
Yine de dindiremem yüreğimdeki yangını.
Ey okuyan gözler, ey duyan kulaklar,
Kibele bir çağrıdır, Anadolu’ya dönüş.
Hangi kapıyı çalsam bir derviş selam verir,
Hangi gönüle girsem bir sevda daha filizlenir.
Ve ben bir öğretmen, Kibele’nin elçisi,
Ruhum bir Anadolu, aklım bir deniz.
Hangi efsaneye sığınsam, hangi türküde kaybolsam,
Yine de ararım bu toprağın sonsuzluğunu.
Dervişin hırkasında saklı Yunus’un aşkı,
Pir Sultan’ın sazında Anadolu’nun sesi.
Hangi nefesi alsam, hangi makamı çalsam,
Yine de dindiremem içimdeki yangını, özlemi.
Ve ben bir muallime, Anadolu’nun aşığı,
Ruhum bir umman, aklım bir derviş.
Hangi efsaneye sığınsam, hangi türküde kaybolsam,
Yine de ararım bu yurdun sonsuzluğunu, ebediyetini.