İlk kez 1999 yılında kutlanan Dünya Şiir Günü; şiir ve şair adına farkındalık yaratmak, evrensel olan bu
yazın türünü yeni kuşaklara aktarmak amacıyla her yıl 21 Mart’ta kutlanmaktadır.
Şiir, şairin duygu ve düşüncelerini kendine özgü bir dil kullanarak ortaya çıkardığı yazın türüdür.
Estetik bir yapıya sahip olan şiirde bolca imgelerden yararlanılır. Kendi içinde uyumu, ahengi ve ritmi
olan şiir, büyülü bir sanat olarak algılanabilir. Hayatın içinden her türlü konunun ele alındığı bu
edebiyat türünde genellikle şairin hayata bakışı, özlemleri, küskünlükleri, sevdaları, isyanları ve
çığlıkları okur tarafından rahatça hissedilir. Doğa sevgisinden, vatan sevgisine, anne sevgisinden yâr-
yâren sevgisine dek gönülde olan her türlü tema şairin kaleminden mısralara dökülür. Şairin politik,
ekonomik ve kültürel olarak hayatı algılayışı da dizelerinin bir yerinde okuyucuya ipuçları verir.
Ataol Behramoğlu bu konuyla ilgili şöyle diyor. “Şairin şiiri, onun kişiliğidir; bütün hayatıdır. Bu
anlamda şiirsel yapının, neredeyse organik bir şey olduğunu düşünüyorum. Yaşayan, kımıldayan,
soluk alıp veren canlı bir organizma.” Şiirde düşüncenin önemini Tarkovski de “Şiir, insanlara bütün
hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.” diyerek dile getiriyor.
Şiir, şairin yüreğiyle zihninde gelişir, büyür, olgunlaşır ve sonunda tıpkı canlılar gibi doğar. Tıpkı
Balzac’ın dediği gibi. “Şiir; zekâ ülkelerinde, uzun ve üzücü yolculuklardan sonra doğan şeydir.”
Şiirin yazıya geçme sürecinde, Yahya Kemal Beyatlı “Şiir, düşünceyi duygu haline getirinceye kadar,
yoğurmaktır.” diyerek, bu yazın türünün oldubittiye getirilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Şiir yaşayan bir organizma olarak çağının yapı taşları olan kültürel mirası da geleceğe taşır. İskender
Pala da konuyla ilgili şu cümleleri kuruyor. “Şiir sözün unutulmayanıydı, ölümün elinden bir şeyler
kurtarmak demekti. En güzel sözler şiir biçiminde söylenen sözlerdi ve gök kubbenin altında en uzun
yaşayan sözler de şiir kalıbına girerse yaşayabiliyordu.”
Elbette ki en güzel sözler şiir biçiminde söylenen sözlerdir. Yoksa Cemal Süreya “baktım gülüşünden
güzel şiir olur / sevdim gitti…” demezdi.
Bütün bu bilgilere baktığımız zaman anlıyoruz ki edebiyatta ve insanoğlunun yaşamında şiirin çok özel
bir yeri var. Öyle ya dünyaya gözlerimizi açtığımız anda annemizin ninnileriyle şiirin ritmini
belleğimize kodluyoruz. Şiirin o bestelenmemiş mucizevi notalarını yüreğimizle besteliyoruz.
Sonrasında şarkılar, türküler, marşlar, ağıtlar…
Şairin zihnindeki imgelerle bezenmiş her bir dize, en az bir kişinin yüreğinde taht kurar. Ve o şair
ortaya çıkardığı şiirinde sadece kendi ruhunu değil, okurun ruhunu da sağaltır. Derler ki; Cemal
Süreya yolda bir şair gördüğü zaman onun peşinden gidermiş. Ola ki onun gölgesinden düşecek
imgeleri toplamak için.
Gölgesinden düşecek imgeleri olan nice nice şairlerimiz olması dileğiyle gökyüzüne uğurladığımız tüm
şairlerimizin şiirler yoldaşı olsun.
Hatice Dökmen / 21 Mart 2024 / İstanbul