Bir müddet adamı gözledi. Adam yavaş adımlarını hızlandırıp, arkadaki boş arsaya yöneldi. Ahmet’te onu takip etti. Adam takip edildiğini anlamış gibi hızlandı. Bir müddet sonra durdu. Gözlerini yerden ayırmıyordu. Bir aralık etrafına bakındı. Bir hareketlenme görmüş olmalı ki arabasını alıp oradan uzaklaştı.
Ahmet kendi kendine ‘’Ne kadar da şüpheci oldum. Kafayı mı yiyorum ne? Adam besbelli kâğıt toplayıcısı… Sen de kendine macera arıyorsun.’’ deyip evin yolunu tuttu.
Her ne kadar böyle düşünse de gece geç vakitlere değin meçhul adamı düşündü. Madem kâğıt toplayıcısıydı, boş arsada ne işi vardı? Etrafa niçin tedirgin bakıyordu?
Bu düşüncelerle, kendini huzursuz bir uykunun kollarına bıraktı.
Sabah erkenden kalkıp dükkâna gitti. Her ne hikmetse ortağı, Bilal de erken gelmişti. Beraber kahvaltı ettiler. Sağdan soldan konuştuktan sonra herkes işine döndü.
Bir müddet geçtikten sonra Bilal şaşırmış ve korkmuş bir şekilde cep telefonunu kapattı. Yüzü kireç gibi bembeyazdı. Ayakları onu taşımakta zorlanıyor, vücudundan oluk oluk ter damlıyordu.
Arkadaşını o halde gören Ahmet telaşlandı. Bilal’i durduğu yerden alıp koltuğa oturttu. Kolonya ve su derken Bilal şoktan kurtulmuş gibiydi.
“Gitmeliyim. Hastaneden beni bekliyorlar. Bir ceset teşhis edecekmişim. Maktulün çantasından, telefondaki isimlerden bana ulaşmışlar. Onun karım Aydan olabileceğini düşünüyorlar. Bittim ben Ahmet bittim. Ya oysa. Ben nasıl yaşarım?”
Maalesef cesedin Aydan’a ait olduğu ortaya çıktı. Bu cesette de seri katilin imzası vardı. Fakat diğer cinayetlerden farkı Aydan’ın kafasının yerinde olmasıydı. Katil taktik mi değiştirmiş, yoksa polisi mi yanıltmak istemiş bilinmezdi. Adam resmen emniyet güçleriyle alay ediyordu.
Komiser Numan ve Umut bu cinayetten sonra araştırmalarını iyice derinleştirdi. Artık uyku bile uyumuyor, bir an önce katili yakalamaya can atıyorlardı.
Öncelikle işe dilenciden başladılar. Onu göz hapsine almışlardı. Adamın attığı her adımdan haberleri vardı.