Huzursuz bir ruh haliyle indi merdivenlerden. Kapıda apartman yöneticisiyle karşılaştı. Yönetici kameraların bozukluğundan, asansörün çalışmamasından dem vurdu. Ortak giderler için havuza belli miktar para konulacakmış. Miktar akşam yapılacak toplantıda belirlenecekmiş. Gelmesi gerekliymiş falan…
Ahmet yöneticinin yüzüne anlamsız anlamsız bakıp:
-Sabah sabah bunun sırası mı be birader? Hele bir uyanalım. Sonra bakarız. Tövbe tövbe…
Yönetici Ahmet’in çıkışına anlam veremedi. Bir şeyler mırıldandı. Ahmet kapıyı vurdu çıktı.
Arabayı apartmanın yan tarafındaki boş arsadan bırakırdı. Nedendir bilinmez, arsa ona güvenli gelirdi.
Arabayı çalıştırıp, gaza bastı. Fakat araba ilerlemiyordu. İnip aracın sağına soluna, tekerleklerine baktı. Bir de ne görsün? Sağ arka tekerleğe derin bir yarık açılmış. Bıçakla ya da falçatayla açılmışa benzeyen bir yarık.
Anlaşılan peşimde bana takmış bir sapık var. Önce kesik baş, ardından kesik tekerlek…
Öfkeyle ortağı Bilal’i aradı.
Bilal uykulu bir ses tonuyla cevap verdi:
-Hayırdır! Sabah sabah…
Ahmet:
-Arabanın lastiğini kesmişler. Tamirci çağıracağım. İşe biraz geç gelirim.
Uzaktan uğultu şeklinde:
-Hıı hııı diye bir ses duyuldu ve telefon kapandı.
Ahmet Bilal’e bir küfür salladı.
Aradan ancak bir saat geçtikten sonra tekerlek yapıldı.
Bilal onu kapıda karşıladı.
-Geçmiş olsun birader. Sabah sabah işe bak yahu. Ancak senin başına gelir böyle uğursuzluklar. Dedi
Ahmet öfkeyle çıkıştı:
-Neyim varmış benim. Şimdiye dek ne uğursuzluk getirdim. Böyle bir şey ilk defa başıma geliyor.
Bilal:
-Amma abarttın oğlum. Takılıyoruz şurada. Çay mı söyleyeyim, kahve mi? Ha simitte olur bak…
Ahmet hiçbir şey demeden randevu defterini karıştırdı. Karıştırırken bir yandan aklı kesik başa takıldı. Ellerini kokladı. Sanki o koku eline sinmişti. Bir koşu elini sabunladı.
Her zaman ki yoğunluk gün boyu sürüp gitti. Ahmet o gün eve gitmek istemiyordu. Hem gitse ne yapacaktı. Şuracıkta kıvrılır uyurum diye düşündü.
Bilal Ahmet’e söylemeden çıkmıştı. Sabahki tartışmadan olsa gerek dedi.
Televizyonu açtı. Kanallara göz gezdirdi. Haberlerde başı olmayan bir erkek vücudunun bulunduğundan bahsediyordu. Suçlu kendisiymiş gibi telaşlandı. Elleri titredi. Yüreği her zamankinden çok çarptı. Haberi ortasında yakalamıştı. Hızla diğer kanalları gezdi. Başka bir kanalda haberin detayı vardı.
Başsız vücudun dondurulmuş bir şekilde oraya bırakıldığı, cesede cenin şekli verildiği, ilk incelemelerde parmak izine rastlanmadığı, otopsi için hastaneye kaldırıldığından bahsediyordu.
Ahmet bir an rahatlamış hissine kapıldı. Belki katil bulunurdu. Ben de adamın başını polise teslim ederim diye aklından geçirdi.
Dükkânın mutfak bölmesine gidip, dolabı açtı. Dünden kalan dolmayı çıkardı. Tabağına bir kaç kaşık yoğurt koydu. Dolma soğuktu. Aldırmadan bir solukta yuttu.
Ardından kanepeye uzandı. Gözleri kapanır kapanmaz uykuya daldı.