Kendi kendine konuşana deli derlermiş. Peki ya kendi kendine söyleşi yapana ne denir? Ben hep kelimelere hayran bir kız çocuğuydum. Ortaokul yıllarında kısa yazılar yazmaya, lisede günlük tutmaya başlamıştım. Okumakla birlikte gelişen yazma tutkumda hedefim iyi bir yazar olmaktı. Ama önce hayatımı kazanmak zorundaydım. Yazmayı hiç bırakmadım; kısa yazılar, öyküler ve şiirler ürettim. Günlüğüme şöyle yazmıştım:
“Yazar olacağım, oh be! Hatta o kadar iyi bir yazar olacağım ki dergilere, gazetelere röportajlar vereceğim.”
Henüz çok tanınmış bir yazar değilim. Ama yine de bir söyleşi yapmaya karar verdim. Siz de kulak vermek ister misiniz? Önden buyurun lütfen.
Soru: Kitaplarınızda neden takma isim kullandınız?
Cevap: Aslında hiçbir şey bize ait değil. İsimlerimiz bile… Bize sorulmadan takılmış ve çok kere de hayatlarımıza yön vermiş isimlere sahibiz. Bunu vurgulamak için. Herkes bir isim bırakmak derdinde ya hani; ben bir isim bırakmamak derdindeyim. Yağlı boya tablolarımı da bu nedenle imzalamıyorum.
Soru: Resim de sizin için bir tutku mudur?
Cevap: Resim, daha çok zihnimi boşalttığım bir sanat dalı. Zamanı büküyorum gibi geliyor. O tabloda mutlak huzuru yaşıyorum. Dünyada olup bitenler duruyor sanki. Yalnızca ben ve o.
Soru: Bunaldığınızda ne yaparsınız?
Cevap: Hiçbir şey. Yani boş otururum. Yanlış duymadınız; saatlerce boş oturabilme özelliğine sahibim. Canımı sıkan her neyse, derin nefeslerle onu içimden çıkarmaya çalışırım.
Soru: Melike Yurtsever olmak nasıl bir şey?
Cevap: Epey sıkıntılı aslında. Boş söze tahammülüm yok, umutsuzluğa tahammülüm yok. Ben hep bir çözüm bulmaya çalışırım. Ölümden başka her şeyin çaresi vardır. İşte o yüzden mükemmelin peşinden koşup kendimi yoruyorum. Bu açıdan sıkıntılı. Umursamaz olmayı dilerdim ben de, başkaları gibi.
Soru: Kelimeleri çok sevdiğinizi her fırsatta dile getiriyorsunuz. Bu bağ nasıl kuruldu?
Cevap: Hep bir köken araştırması içindeyim. İnsan kelimesi örneğin: ins + an = insan → görünen, bilinen, akıl sahibi varlık. “Nisyan” (unutmak) kökünden diyenler de vardır. Biz insanlar her şeyin kendisine öğretildiği ve sonra hepsini unutan varlıklarız. Ancak bizden istenen, Hakk’ı hatırlamamız ve O’nu anmamızdır. Her kelime bizi en başa götürüyor. Ne güzel değil mi?
Soru: İstanbul sizin için ne ifade ediyor?
Cevap: İstanbul’dan üç gün ayrı kalsam özlüyorum. Evet, yaşaması zor bir şehir. Olsun. İzmir’e gittiğimde İstanbul’a yazdığım bu şiir belki de kendimi daha iyi ifade etmeme vesile olur:
Bir gece vakti İstanbul’u özlersin
Ne kadar vefasız olsa da
Kart bakışlarını kaldıramazsın
Başka şehirler seni sıkar
İstanbul dersin de
Mühürlenir dudağın
Bir martı olup uçmak istersin
Ama ne yapsan da faydasız
Değil mi terk edip geldin güzeller güzelini
Girdin bu kart şehrin koynuna
Unuttu İstanbul’u
Ve rahat uyandın sabahında
Anmak çaresiz artık
Çılgın sevdalara dalmak da
Soru: Bir roman karakteri olsanız hangisi olurdu?
Cevap: Karakter değil de karakterlere can veren bir yazar olmak isterdim. Belki o zaman bu söyleşinin aslını yaparız. Ben teşekkür ediyorum.