KASAP KAZIM
Uykulu gözlerle mutfağa yöneldi. Çay suyunu ocağa koydu. Dolaptan zeytin, peynir, reçel, tereyağı çıkardı. Ekmekleri duştan çıkınca kızartırım dedi.
Sarsak adımlarla banyoya yöneldi. Ilık bir duşun ardından tereyağlı, kızarmış ekmekli, kahvaltısını yaptı.
Kazım yemeği çok seviyordu. O sebepten olacak ki kasaplığı tercih etti. Yok, yok Kazım’ın bir de vahşi yönü vardı. Mesleği bir nebze de olsa bu vahşiliğini gizliyordu. Ya da bana öyle geliyordu.
Bu adam epeydir ilgi alanıma giriyordu. Neden diyeceksiniz. O yazmakta olduğum romanın başkişisi. Bir görseniz, daha doğrusu bir okusanız aklınız hayaliniz durur. Onu evirip çevirip en olmadık yerlere koyuyorum, Katil yapıyorum. Yer yer en azılı casuslardan biri oluveriyor. Bundan müthiş zevk alıyorum. Adam, bütün bunları bilse beni et diye lime lime ederdi alimallah. Korkulurdu bu adamdan. Ben boşuna onu romanımın başkarakteri yapmadım.
Öyle ki yüzünden, gözünden okunuyordu meymenetsizlik. En basitinden kırmızı bir yüzü vardı. Burnunun etrafına birkaç tane siyah ben serpiştirilmişti. Gözleri çukura kaçmış, göz damarları iki metre ileriden seziliyordu. Saçı yok denecek kadar azdı. Dudaklarının kenarı kurumuş tükürükle kaplıydı. Bu bile ondan iğrenmeme yetiyordu.
Bu arada geçenlerde onun gizemli bir yönünü daha keşfettim:
Dükkânının önünden tempolu adımlarla geçiyordum. Tesadüf bu ya o da dükkânı açmaya çalışıyordu. Uzaktan onu göz ucuyla süzdüm. Kapıyı açarken öyle garip ritüeller yapıyordu, anlatayım:
Anahtarı önce sol, sonra sağ eline alıyor, dudaklarıyla bir şeyler mırıldanıyor, Kapıyı açıyormuş gibi yapıp tekrar kapatıyor. Abartısız bu işlemi tam üç defa yapıyor. Takıntılı galiba diye geçiriyorum içimden.
O günden sonra ona romanımda psikopat bir katil rolünü veriyorum. Adamın romanda işlemediği cinayet kalmıyor. İş cinayetle de kalmıyor, cesetleri özenle parçalara ayırıyor. Önce baş, ardından kollar, sonra bacaklar, en sonunda da gövdeyi ayırıyor. Cesetleri bırakacağı konteynere sırasıyla bacak, kol, gövde ve kafa olarak istifliyor.
Polis şehirde azılı bir seri katilin olduğunu, dikkatli olunması gerektiğini, herhangi bir şüphede hemen polise başvurulması gerektiğini tekrarlayıp duruyor.
İşe bakın ki bir anda cinayetler kesiliveriyor. Kazımın yapacak daha önemli işleri var sanırsınız. Bence polisi yanıltmak niyetinde…
Ben romanı sonlandırırken çok ilginç bir şey oluyor.
Bir öğle üzeri bir genç, iki kızı aynı anda aynı benim kasap Kazım gibi doğrayıp, itinayla istifliyor. Ardından polisi arayıp yaptıklarını anlatıyor.
Polislerin gelmesine yakın da kendini asıyor.
Zaman içinde öğreniliyor ki bu çocuk Kasap Kazım’ın yanında iki yıla yakın çalışmış. Yani anlayacağınız bütün ustalığı ondan öğrenmiş.
Bunu duyunca içime bir ürperti, bir karamsarlık kaplıyor. Yerimde duramıyorum. Aklıma yazdığım roman geliyor. Hışımla yazı masama koşuyor, yazdığım taslağı parça pinçik ediyorum.
O günden sonra asla yazmıyorum. Yazamıyorum.