Mucizeleri uzakta aramanın ne anlamı var? İnsanın dünyaya gelişi de mucize değil midir? Bu dünyanın kendisi mucize değil midir? Peki, insan kendinde mucizeler barındırmaz mı? İnsanlık hali de mucize değil midir?
Bazen bakıyorum kendime yol aynı, ben aynı değilim. Yol bana bir gün kolay, bir gün zor. Bugün sevindiğime yarın üzülebilirim. Bugün üzüldüğüme yarın daha da üzülebilirim. Öğrendim derim, hiçbir şey bilmediğimi fark ederim. İlerledim derim aynı yerdeyim. Hava bir açık, bir kapalı. Benim gönlümde bir açık, bir kapalı. İçimde durmadan devam eden serzenişler. Ağlamaklı haldeyken birden taşkın bir sevinç. Kısacası aynı yolda bir gider bir gelirim. İşte insanlık hali… İşte hayat…
İnsan her yerde hep o insandır. Şehirler, mekanlar neye yarar ki? Mutluluk içindeyse her yerde mutlusundur.
Kader, insana bütün nimetleri verse de onları tadabilecek ruh gerekir. Ruh yoksa neye yarar ki evler, arabalar? Tadına varmak gerekir. Nasıl hasta insan yemeğin tadından bir şey anlamazsa şükürsüz insan da sahip olduğunun tadına varamaz. Ruh huzur bulmadıkça neye yarar ki koca evler? Ölüm sancıları başladı mı kim görür tacı tahtı? Hep mi denk gelir kıymet bilmeyene nimet? Hep mi?
Yolda yürümek mi zor, yolu takip etmek mi? Yapmak mı, yıkmak mı? Üretmek mi eleştirmek mi? Dümeni tutmak mı boyun eğmek mi? Yoksa susmak mı?
İnsan olduğunu unutmadan yaşamak en büyük erdemdir. İşin en zoru da bu hayatı iyi yaşamaktır. Bazılarının en güç yanı da değişmezliğidir. Etrafla bu kadar ilgilenmemiz kendimizde olup biteni bilmeyişimizdendir. İçimize gerçekten baksak zaten dışarıya bakmayız. İçimize yine baksak yine aynı değiliz. Farkındalığımız, farklılığımızdır.
İnsanlar değişir mi? Değişim ve dönüşüm herkes için aynı mıdır? Değişim hep korkutur mu? Bazıları için inandığım en zor şey değişimdir. Hani dünya tersine dönse de değişmez dediklerimiz. En zoru da onlar değil midir? Değişmeyenlerin korkusu değişim midir, yoksa ben yenildim demek midir? Değişim neden bu kadar zordur?
Bir insanı hayat koşullarına bakarak yargılamak ne kadar doğru gelir değil mi? İnsanın herkesçe bilinen bir yönünü ele alıp diğer her şeyi hasır altı etmek. Peki adalet. Sahi biz ne zaman bu kadar acımasız olduk? Ya da hep mi acımasızdık? Öfke ve kin, iki tutku.
İnsan çok defa istekleri yüzünden yolu bulamaz. Öfke, kin derken hayal ve hevese kapılır. Mutlu olmak için neye ihtiyaç olduğunu kestiremez. Unutur asıl olanı.
Oysaki dünyadaki başlıca görevimiz kendimizi yönetmektir. Ruh bazen ağırlaştırır olanları. Ruh bedene, beden ruha denk düşmeyebilir. Taşıması zor gelir ruhu. Öfke… Öfke gözü karartmakla kalmaz, yakar tüm yoldakileri. Siler tüm emekleri. Bazen de kendine çelme takar. En kötüsü de budur.



