Yazımın başlığını ülkemizin dünya çapında önemli bilim insanı ve yazarlarından biri olan 2018 yılında kaybettiğimiz psikiyatrist Engin Geçtan’ın kült eserlerinden biri olan “İnsan Olmak” adlı kitabından aldım.
“İnsan Olmak” insanın iç dünyasını keşfetmek isteyen herkes için bir başucu kitabıdır. İnsan olmanın anlamını sorgulayan, kendini tanımak isteyen ve hayatın karmaşası içinde kendini bulmak isteyen herkes için zamansız bir rehberdir.
Günümüzde televizyonda ve sosyal medyada ülkemizde ve dünyada gerçekleşen şiddet ve kötülük haberlerine ve ekonomik yıkım görüntülerine boğuluyoruz. Herkes kendi ruh hali ölçeğinde yaşanan durumdan etkileniyor, kimi kaçış yolları arıyor kimi ise bunları kanıksayarak normalleştiriyor. Ne olursa olsun, sosyolojik ve psikolojik olarak tanımlanması zor olan ve gittikçe distopik senaryoların ve romanların kurgularını aratır acılarla karşılaşıyoruz.
Yapay zeka denilen toplumun büyük çoğunluğunun üzerinde halen hem fikir olamadığı ve yeterince anlayamadığı çağ değiştirecek bir olayla karşı karşıyayız. Daha önceki yazılarımın birinde bu konuya genel olarak değinmiştim. Ancak bu sefer konuyu biraz daha daraltarak ele almak istiyorum. Yapay zekanın olumsuz ve insana ait olan bir kavram olan “duygu” yoksunluğu ile ilişkilendirmek bana hiç samimi gelmiyor. Gündelik yaşantımızda duygulu olmanın ve duygusal düşünmenin birçok zararını sayan ve akılcı düşünmek gerektiğini öne süren insanlar konu yapay zeka olunca birdenbire duygu konusunu gündeme getirmeye başladılar. Tamamen rasyonel bilgi vermeye ve yaşamı kolaylaştırmaya yarayan birçok olumlu özelliğe sahip yapay zekâ teknolojisini anlamak için biraz nesnel düşünmeye ihtiyacımız var.
Duygularımızla yapay zeka arasındaki ilişki karşıtlık olarak görünse de aslında derin bir uyum potansiyeli taşıyor. İnsanlar çoğu zaman duyguları referans alarak karar verirken, yapay zeka mantık ve veriye dayalı bir analiz yapıyor.
Rasyonel akılcılığın yetmediği ve yetmeyeceği alanlarda duygunun öne çıkması ve insanlar arasında empati ilişkisinin gelişmesi gerçekleşebilir. Bu iki yetenek bir araya geldiğinde, insanlar duygusal sezgilerini ve empatiyi teknolojiyle destekleyerek daha dengeli ve bilinçli kararlar alabilirler. Yani duygular ve yapay zeka birbirini tamamlayıcı unsurlar olabilir. Bu muazzam potansiyel geleceğin insanın en önemli anahtarlarından birini oluşturuyor.
Her şeyi bir kenara bırakarak, şiddete, ırkçılığa, ekonomik eşitsizliğe insancıl bir duygusallıkla yaklaşabilsek ve dünya denilen bu yuvarlak kürede birarada yaşayabilmenin yollarını düşünsek fena mı olur? Empati duygumuzu arttırsak, eleştirel düşünebilmeyi bir yaşam biçimi haline getirsek…Bırakalım yapay zeka rasyonel olarak bilgi ve teknoloji konusunda bizim en büyük destekçimiz olsun. “öyle ama onun duygusu yok” tarzındaki düşüncemizi bir kenara bırakarak -doğanın bize sunduğu- düşünebilen ve aynı zamanda hissedebilen canlılar olduğumuzun güzelliğini idrak edebilsek daha güzel olmaz mı?
Tiyatro mevsimi başlıyor. Ülkenin dört bir yanında, insanlığa ait birçok olayı ve durumu, duygularımızı ve aklımızı birlikte kullanarak izlemenin keyfine varalım.