dünün ve bugünün
sırat köprüsünden geçiyorum
baktığım her aynada görüyorum
ruhum bedenimin derisini soyuyor
sallandığım salıncakların ipi koptu
bereketli yaralarımla konuşuyorum
dilsizliğimin feryadı arşa çıktı
sırtımda yılanlarla dolu heybemle
nereye gitsem kendimle karşılaşıyorum
arkama bakmaya korkuyorum
yeraltı adımı haykırıyor
yeraltının görülmez gökyüzü
ser verir sır vermez yıldızları
ölüler gibi bir deri bir kemik kaldım
ömrümün mezarı altında
gecenin sessizliğe söylediği
ninnileri söylüyorum geceleri
bir dostum olsa yalnızlığımın dışında
penceresine yuva yapan serçe olurdum
ne çok çocuk gördüm doğarken yaşlıydı
baba evinde ölen bir ben kaldım evrende
bedenimdeki her lekede
satılmış bir kızın kanı var
esrar içenlerin elleri ellerim gibi titremiyor
sevdiklerimin kapısında uyutmuyor yazgım beni
çektiklerimi dünyanın çektikleriyle karşılaştırmayın
dünya bebek sayılır yaşlılığımın yanında
imzasız bir mektup gibi kimsesizim
genlerim bedenimde sürgün
hangi aynaya baksam çatlıyor
köpeklere ekmek verenler bile
tanrı selamını benden esirgiyor