Ah İkbale! neden yazmıyorsun uzun zamandır?
Kaleminin ucu mu kırıldı?
Yoksa A4 kağıdın mı bitti?
Ya da yazdın da koyacak zarf mı bulamadın?
Ama dedim, İkbale tedariklidir, yapmaz öyle şeyler.
Ya da kesin uzaktan akrabaları gelmiştir dedim.
Yemek telaşı, misafir telaşı…
Vakit bulamamıştır dedim.
Sonra yatağa uzandım, gözlerimi avizeye diktim.
Uzun uzun düşünmeye başladım.
İçimi bir sıkıntı sarıyor, biraz ümitsizliğe düşüyordum.
Yok yok karamsar olmayacağım diyordum.
Beni böyle karamsarlığa götüren düşünceyi elimin tersiyle itiyordum.
Büyük ihtimal postalar da bir sorun var dedim.
Yoksa İkbale neden yazmasın ki bana?
Babanın hasta olduğunu da düşündüm, annenin öldüğünü de.
Yoksa İkbale neden yazmasın ki bana?
Epey bir müddet oyaladım kendimi.
İçime olmaz şeyleri koydum, geri çıkardım.
Onu oraya koydum, şunu buraya…
Bir şey var dedim.
Çıkıp gideceğim.
İkbale’ me ne oldu?
Gacır gucur giden bir trenin en arka vagonundaydım.
Epey uzun sürdü yol.
En arka vagondayım, galiba ondandır dedim.
Demir kapının sürgüsü uzun zamandır açılmamışa benziyordu.
Kapı da duran Begonvil suya hasretti belli.
Kedi mamasının tabağı çok kuruydu.
Uzun zamandır yemek dökülmemişti belliydi.
Tek bir karınca dahi dolanmıyordu etrafında.
Ah! İkbale dedim.
Yine dayanamadın sıcaklara…
Güneye gittin.
Ne haber vermedin be kızım?
Böyle telaşede bıraktın beni.
Demir kapının sürgüsünü iterken bir ihtiyar seslendi arkamdan.
Kime bakmıştın bey oğlum? dedi.
Şey dedim, İkbale…İkbale geldim ama, yine güneye gitti galiba.
Yok be bey oğlum.
Uzunca bir süre elinde zarfla yalın ayak dolaşıyordu sokakta.
Yara bere içindeydi ayakları…
Kimseyi dinlemiyor, kimseyi tanımıyordu artık.
Evine dahi girmiyordu.
Gece gündüz kapı numaralarını sayıyor.
Etti edemedi mahalleli bir sağlık kurumunu aradı.
Aldılar götürdüler İkbale’yi.
Meğerse demans olmuş İkbale.
Bir kliniğe yatırdılar.
Arada gidip görüyoruz.
Sağlığı gayet yerinde.
Ama aklı maalesef değil…
Kalbim de hüzün, gözlerim dolu, omzum da bin bir türlü çaresizlikle kliniğin kapısından girdim.
Evet yatağın ucun da oturmuş, elin de bir zarf…
Uzun uzun pencereye bakıyordu.
Yanına geldim, seslendim, hiç yüzüme bakmıyor, konuşmuyor, beni tanımıyordu.
Sadece seyrettim…
Sonra bana baktı, zarfı uzattı.
Şey dedi.
Mektubu yazdım ama, onun kapı numarası bir türlü aklıma gelmiyor